25 Aralık 2012 Salı

BU MUDUR TEŞEKKÜRÜN?

ADAM...



















..Seni ilk senesinde şampiyon yapmış.

3 Temmuz sürecinde, o kadar linçe rağmen, başka kimsenin cesaret bile edemeyeceği şekilde takımı ayakta tutmuş, abilik yapmış, oyuncularının yanında yaşamış, seni son maça, finale kadar taşımış.

30 yıldır alamadığın kupayı almış.

Dik durmuş hiç eğilmemiş. Ahlak dışı hareketler yapmamış. "Onu çekme bunu çek" dememiş. Belki az gülmüş ama kenarda hiç başını öne eğmemiş.

Aile yaşamıyla, efendiliğiyle hep örnek olmuş. Fenerbahçe'yi yaşamının en güzel köşesine koymuş. Diğer herşeyi geri plana atmış.

Fenerbahçeliliğini hiç tartışmaya açmamış. İçinden gelen olmuş hep. Senin efsanen olmuş. Olmaya devam etmek istemiş.

Futbolcuların kaprislerine boyun eğmemiş. İsmi ne olursa olsun, onlara burasının FENERBAHÇE olduğunu hatırlatmış.

Taraftarların yarısı Coritibasporlu, Atletico Madrid'li olmuşken, o hiç Fenerbahçe'yi bırakmamış.

Sportif direktör olmuş. Hoca olmuş. Lider olmuş. Baba olmuş. Abi olmuş. Kardeş olmuş. Arkadaş olmuş. Psikolog olmuş. Fenerbahçe'nin neye ihtiyacı varsa o olmuş.

ADAM olmuş.

Sakın dönme Aykut Hoca. Sportif direktör olarak kal ama sakın hocalığa dönme. Bu taraftar seni haketmiyor. Paraları cukka edip gidecek, takım sevgisinden yoksun, son demlerini yaşayan yabancı hocalar istiyor bu taraftar. İslam Çupi'den hiçbir şey öğrenememiş bu taraftar. "Sen şampiyon olmasan da, kupaları almasan da, seviyoruz işte var mı diyeceğin.." diyemiyor bu taraftar. Dönme sakın!

Şimdi soru şu ;

Fenerbahçe'nin içindeki kanayan yara olan bazı taraftar gruplarını geçtim hadi. Bu tabelacı zihniyet nerden çıktı? 3 Temmuz'u yaşadın, skor tabelası mıdır senin için herşey? Takımın durumu çok mu kötü? Ligde 6 puan geridesin. Kupada herkes elenmiş, en büyük favorisin. Avrupa'da grubu lider bitirmiş, en iyi kurayı çekmişsin, neyin derdindesin?

Bu mudur teşekkürün?

22 Aralık 2012 Cumartesi

Bir Yıldız Doğuyor: Salih Uçan


Bu sene Fenerbahçe’nin kupa maçlarını daha fazla heyecanlı bir şekilde bekler oldum. Bunun en önemli sebebi lig ve Avrupa maçlarında çok fazla izleyemediğimiz oyuncuları izleme fırsatı bulmak. Bu oyunculardan en önemlisi ise henüz 18 yaşında olan ancak oynadığı futbolla sahada her maç daha da büyüyen Salih Uçan.
Sezon başında Salih Buca’dan transfer edildiğinde kiralık oyuncuları da kattığınızda 2 milyona yaklaşan transfer ücretiyle herkesin dikkatini çekmişti. Kimsenin adını duymadığı henüz 94 doğumlu bir oyuncuyu bu tutarda bir transfer ücreti çok alışılagelmiş bir durum değil. Ancak alıcı gözle izlediğinizde Salih bunu sonuna kadar hak ediyor ve böyle devam ederse ileride çok daha yüksek fiyatlara teklifler alabileceğinin sinyallerini veriyor.

Aslında Salih’le ilgili böyle bir yazıyı yazmayı bir süredir düşünüyordum ancak Süper Lig seviyesinde bir  takıma karşı gösterdiği performansı gördükten sonra artık zamanı geldi dedim içimden..
Salih’in oynadığı merkez orta saha pozisyonu için gerekli temel özellikleri; ilk kontrol, pas kalitesi, kararlılık, soğukkanlılık, top kapma gibi sıralayabiliriz. Salih’te bunların hepsinin ortalama kalitenin üzerinde olduğunu görüyoruz. Şu an kadroda olan diğer orta sahalarla karşılaştırıldığında gerektiğinde driplingi de olan, basıp adam geçebilen bir oyuncu.  Fizik kalite olarak da genç yaşına rağmen hiç zayıf görüntü vermiyor.


Salih Bucasporla 16 yaşında İnönü ve Saraçoğlu’na çıkma fırsatı bulmuş bir genç… Bunun kendisine büyük tecrübe kattığını söylüyor. Geçen sene 17 yaşındayken Bank Asya Lig’inde 20 maç oynayarak sürekli kendini geliştirdi ve performansı kendini Fenerbahçe’ye taşıdı zaten… Bu seneki Türkiye kupası formatı da genç oyuncular için büyük fırsat ve Salih de bu fırsatı sonuna kadar kullanıyor.
Meireles’in 12 maçlık abartı cezası tahkimden iner mi bilmiyorum ancak Aykut Hoca Meireles’in yerine ceza süresince sürekli Salih’i kullanılırsa Fenerbahçe 11’inin ve türk futbolunun müthiş, pırıl pırıl bir oyuncuyu henüz 18 yaşındayken kazanacağını düşünüyorum. Ocak-Şubat aylarında oynayacağı kupa maçları bile bence sürekli oynaması için yeterli olabilir.

Son olarak böyle genç futbolcular için en çok problem olabilecek kişisel, mental özellik açısından Salih’i incelediğimizde de ben çok pozitif buluyorum. Şu ana kadar maç sonlarında yaptığı açıklamalarda, röportajlarında ben çok olgun, tecrübeli oyuncunun açıklamalarını görüyorum.  Pendik maçından sonra yapmış olduğu “ Kulübede oturmadan büyük futbolcu olunacağını düşünmüyorum” açıklamasını 2 maç yedek kaldığı zaman antrenörlerine, arkadaşlarını el kol yapan oyuncuların da benimsemesi gerektiğini düşünüyorum.

7 Aralık 2012 Cuma

İDEALİN DIŞINDA KALANLAR

Fenerbahçe dün 3-0 yenildi ama bu skorun hiçbir önemi yok. Belki biraz ülke puanı getirebilirdi bir galibiyet ama Fenerbahçe'nin daha büyük hedefleri var. Fenerbahçe bir ideal 11 belirlemiş durumda. Hepimiz tanıyoruz hepsini. Bilinmeyen ve önemli olan şuydu ; Fenerbahçe'nin ideal 11'ini zorlayacak oyuncular kimlerdi? Tek tek bakalım.



Mert Günok (Kaleci)

Gollerde hatası yoktu. Önemli kurtarışlar yaptı. Şundan eminim, Volkan'dan sonra Fenerbahçe'nin kalesine geçecek ve Fenerbahçe bir 10 yıl daha kaleci sıkıntısı çekmeyecek. Taraftarın da güvenini kazanmış durumda. Mert adına herşey olumlu gidiyor.

Orhan Şam (Sağ Bek)

Bir ara form tutmuştu, iyi maçlar da oynamıştı ama bu aralar çok tutuk. Gençlerbirliği'nde bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle 90 dakika bindirme yapan, goller atan Orhan Şam gitmiş, stoperden devşirme klasik bir defansif sağ beke dönüşmüş. Belki de maç yapmamak onu biraz köreltmiştir ama mutlaka form tutmalı. Bu kapasitesi var.

Serdar Kesimal (Stoper)

Serdar benim çok şeyler beklediğim bir oyuncu. Ama sakatlıklar onu bayağı bir geriye götürmüş. Hamlelerde ağır kalıyor, pozisyon hataları yapıyor. Dün de beklentilerimden uzakta göründü. Hem de çok uzak. Onun da zamana ve bol maç yapmaya ihtiyacı var.

Egemen Korkmaz (Stoper)

Sakatlıktan çıkan bir diğer oyuncu da Egemen. İyi değildi. Vasat oynadı. Mücadele gücü yerinde ama biraz maç temposu yakalamaya ihtiyacı var.

Özgür Çek (Sol Bek)

Aykut Kocaman'ın ifadesine göre antremanlarda çok iyi. Neden? Çünkü sürekli antreman yapıyor. Maçta niye gösteremiyor? Çünkü fazla forma şansı bulamıyor. Ankaragücü'nde oynarken yaptığı katkıyı yapması için Aykut Hoca'nın daha çok forma vermesi lazım. Türkiye Kupası da buna olanak sağlıyor. Hasan Ali Kaldırım'ı dinlendirmek önemli. Çünkü hiç buna fırsatı olmadı Hocanın. Özgür yetenekli ve genç bir oyuncu. Oynatmak lazım ara ara..



Selçuk Şahin (Orta Saha)

Değeri fazla bilinmeyen, taraftarın hep hedefindeki adam olmasına rağmen 10 senedir bu takımda. Demek ki boş adam değil. Bazı kusurları var. Pres altında zorlanması, ağır olması gibi. Bu nedenle yedek kalıyor. Tekniği yok zannederler bu yüzden. Ama teknik bir oyuncu Selçuk. 100 tane diyagonel top atsın, 90'ı adamını bulur. Ama işte kusurları onu yedek olmaya itiyor.

Henri Bienvenu (Forvet)

İlk sezonu fena geçirmedi aslında. 10 küsür gol attı. Ama oynamamak onu da geriye götürmüş. Takımın en kötülerindendi. Bir Anadolu takımında oynasa her sene 15 gol atar dediğim oyunculardan. Devre arası buna dönük bir yol haritası olacak gibi.

Milos Krasic (Sağ Açık)

İstekliydi. Ama istemek yetmiyor. Maç temposu yakalamaya ihtiyacı var. İlk zamanlarına göre gelişme var ama hala yetersiz. Zaman lazım. Bu kadar para verilen oyuncu için zaman mı lazım yani diyeceksiniz ama ne yazık ki evet. Madem bu transfer bir şekilde yapıldı beklemek lazım. Krasic'in inanılmaz yeteneğini ve patlama gücünü hepimiz biliyoruz. Sezonun 2.yarısında bir patlama bekliyorum. O zamana kadar hazır olmasını umacağız sadece. Olamazsa fiyasko transferler topluluğundaki oyunculardan biri olarak en üstlerde yer alacak.

Recep Niyaz (Forvet Arkası)

10 kişiden 9'u çok yetenekli, yeni Alex bile olabilir diyor ama ilk gördüğüm andan beri bana bu ışığı veremedi. Fiziği normalin altında bile diyemeyeceğim şekilde zayıf. Vücut bütünlüğü fiziki gelişime de kapalı. Bir Gareth Bale gibi fizik yüklemesi de yapamazsınız, vücut elverişli değil. Böyle olunca da fiziksel zayıflığınızı kapatabilmek için Bir Mata, Hazard yada Messi yeteneğinde olmanız lazım ki Recep Niyaz'da bu yetenek yok. 5 sene kiralık verip sonunda ne olacağına bakmak lazım.

Miroslav Stoch (Sol Açık)

Dün takımın en iyisiydi. Etkili oynadı. İdeal 11'i en çok zorlayacak adam olduğunu gösterdi. Nitekim de öyle zaten. 10-12 Milyon Euro veren bir Rus kulübü yoksa ortada Miro her zaman iş yapabilecek yetenekte bir oyuncu. Zor maçlarda Caner'i, gole ihtiyacınız olduğunda Stoch'u kullanabilirsiniz. Ah bir de 4-3-3 oynayabilse Fenerbahçe! En az 10 gol 15 asisti olur.

SEZER-SALİH-STOCH

Dün gördük ki Aykut Kocaman'ın Fenerbahçe'sinin ideal 11'ni zorlayacak tek adam Miroslav Stoch. Ayrıca Sezer Öztürk ve Salih Uçan son performanslarıyla ideal 11'e yakın adamlar. Bu 3 futbolcu dışında tüm oyuncuların maç temposuna ve dayanıklık kazanmaya ihtiyacı var. Demek ki Aykut Kocaman'ın ideal 11'i gerçekten de idealmiş.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Normal Sonuç


Fenerbahçe dün Kayseri’de 2 puan kaybetti. Maç geneline bakarsak beraberlik maçın hakkı gibi görünüyor. Fenerbahçe her ne kadar topa daha çok sahip olsa da özellikle ikinci yarı daha net pozisyonlar bulan taraf Kayserispor’du.

Futbolda bazı basit dinamikler hiç değişmiyor. Golü erken bulamazsanız sıkıntılı bir maç geçirmeniz bu değişmez dinamiklerden biri. Fenerbahçe, aynı hafta içi Pendik karşısında olduğu gibi dün Kayseri’de de bunun sıkıntısını çekti. İlk yarıda bulunan 2-3 pozisyon gol olmayınca, rakibin kendine güveni geldi. İkinci yarının başında da o beklenen gol gelmeyince Kayseri daha güvenle çıkmaya başladı ve çok da net pozisyonlar buldu.  Kayseri’nin kaçırdıklarına göre daha zor olan pozisyonların birinde Bobo düzgün bir vuruşla takımını öne geçirdi. Maçın en gayretli oyuncusu olan Kuyt’ın kafasından Fenerbahçe beraberlik golünü buldu ve maç da bu şekilde berabere sonuçlandı.

Dün bana göre Fenerbahçe olabilecek bir puan kaybı yaşadı. Ancak önceki haftalarda kaybedilen puanları da üzerine koyduğumuzda gelinen hafta itibariyle kaybedilen puan sayısı oldukça fazla. Zaman zaman dile getirdiğimiz gibi bunda en büyük pay geç yapılan transferler ve henüz tam olarak takım olmayı başaramamış ekibin yaşadığı kritik sakatlıklar…

İyi sonuçların gelmeye başlamasıyla Fenerbahçe’de son haftalarda forma rekabeti arttı. Sezer Öztürk, Salih Uçan orta saha rotasyonuna katılmasını gerektiğini söylediğimiz oyunculardı önceki haftalarda. Oynadıkça ikisinin de ne kadar kaliteli, yetenekli oyuncular olduğunu herkes görmeye başladı.


Burada Sezer özelinde yapmak istediğim bir iki eleştirim olacak. Sezer tekniği iyi, fiziği iyi, driplingi olan, şutu olan bir orta saha oyuncusu. Kısacası iyi bir orta sahada olması gereken tüm temel özelliklere sahip. Ancak daha fazla oynamaya başladıkça mental özellik açısından tüm taraftarların kafasında soru işaretleri bırakmaya başladı. Özellikle Pendik maçında bariz olarak gördüğümüz şekilde topu her ayağına aldığında kendi bir şeyler yapmak istiyor. Misal boş olan arkadaşına pas vermeyip şut çekmek gibi, basit oynayıp oyunu rahatlatmak yerine iki kişinin arasına çalıma girmek gibi gereksiz işlere giriyor.  Fenerbahçe ilk on birinde düzenli oynamak istiyorsanız bu mutlaka geliştirmeniz gereken bir özellik bana göre. Mentalite yetenekli futbolcuyu olgun, komple takım oyuncusu yapan yegane unsur  ve mental eksikliklerinden dolayı silinip giden çok oyuncu gördük yakın zamanda.

Bir paragraf da Fenerbahçe’nin parlayan değeri Salih Uçan’a açmak istiyorum. Pendik maçında onu 90 dakika izleme fırsatı bulduk ve ne kadar yetenekli bir oyuncu olduğunu sanırım herkes  anladı.



Yukarıdaki linkte de performansını görebileceğiniz gibi Salih hakikaten çok farklı bir oyuncu. Aykut Hoca'nın onun üzerinde durması, daha fazla şans vermesi gerekiyor. Sahadaki görüntüsüne baktığımda ben sahaya sürülmesinin erken olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Maçtan sonra “Genç olarak oynamayı değil, beklemeyi öğrenmemiz gerekiyor. Kulübede oturmadan büyük futbolcu olunacağını düşünmüyorum.” şeklinde yaptığı açıklama kişisel olgunluğu hakkında da bence ciddi fikir veriyor.

13 Kasım 2012 Salı

İyi Futbol


Pazar akşamı Kadıköy’de kağıt üstünde çok da kolay olmayan dişli bir takımla oynadı Fenerbahçe. Maç öncesinde ellerini ovuşturarak puan kaybı bekleyenler vardı yine. Fenerbahçe yenilsin de Aykut Kocaman gitsin diye bekleyenlerdi bunlar. Maalesef gerçek taraftar diye niteleyemeyeceğim ben böyle düşünen arkadaşları. Fenerbahçe skorun ötesinde dominant, üretken bir futbol oynayarak böyle düşünenlere en iyi cevabı yine sahada verdi.

Hafta sonu Fenerbahçe’nin asıl orta saha kurgusuyla oynadığı 5. Maçı izledik. Bu maçlarda 5’te 5 yapıldı. Asıl orta saha kurgusunu açacak olursak Topal-Meireles-Cristian’dan bahsediyorum. Bu 3’ü oynadığı zaman Fenerbahçe gerçekten çok farklı bir karaktere bürünüyor sahada. Asıl kurgu belli ki Fenerbahçe’de bu olacak bu sene. Bence önemli olan onlar olmadığında yerlerini doğru oyuncularla  doldurabilmek. Dün Sezer Öztürk’ün göstermiş olduğu performans ve attığı harika gol Aykut Hoca’nın bu konuda elini çok güçlendirdi. Sezer büyük kazanç. Cristian ve Meireles’in yerinde kullanabileceğiniz gibi sağlam olduğunda orta sahanın her alanında rotasyona girebilecek bir oyuncu. Ama Fenerbahçe’nin oyun karakteri açısından orta sahanın ortasında vereceği katkı çok daha önemli.

Bir paragraf da Aykut Kocaman’a açmak istiyorum. Sezon başından beri acımasızca eleştirilen Aykut Kocaman’a... Dün akşam maç sonunda yaptığı konuşmalar bana göre çok çarpıcıydı. Özeleştiri yapabilen insan toleransı, sabrı her zaman hak eder. Dün Sezer özelinden Aykut Kocaman’ın kendi tercihlerini sorgulaması bence önemli bir nokta. Takımın potansiyelinin %65’ini dün sahaya yansıttığını söylüyor Aykut Hoca. Bunları kazanırken söylemek, mevcut performansla yetinmemek önemli.

Marsilya maçından sonra Fenerbahçe’nin Meireles’in gelişiyle çok alternatifli, çok potansiyelli bir kadro kalitesine ulaştığını söylemiştik. Kaliteli kadro nihayet potansiyelini sahaya yansıtmaya başlıyor. Şimdi önümüzde zorlu Eskişehir deplasmanı ve kritik Marsilya maçı var. Bu dişli takımlara karşı şimdi önemli bir sınav daha verilecek. Pazar günkü futbola yakın bir oyun oynanırsa ben bu iki maçtan da istenenin alınacağını düşünüyorum.
Aykut Hoca’nın da artık iyi futbol oynayan takımına güvenmesi, defansif hamlelere her maçta gerek duymaması gerekiyor. Mesela Ordu maçında takım öndeyken son 5 dakikada yapılan Selçuk değişikliği bence gereksiz bir değişiklikti. Her maçta maçın bir bölümünde takım öndeyken defansif hamleye gerek duyması haliyle Aykut Hoca’nın mantalitesinin sorgulanmasına neden oluyor.

9 Kasım 2012 Cuma

Meireles Etkisi


Bazı oyuncular vardır alternatifleri olmaz. Sistemleri her ne kadar çok sesli dile getirmeseniz de onun üzerine kurarsınız. O kilit adam olmadığında takımınızın tüm dişlileri aksar. O varken takır takır top oynayan adamlarınız bir anda durur. Top kayıpları yükselir. Takım oyunu sekteye uğrar. İşte Meireles de Fenerbahçe için bu sene tam öyle bir adam…

Raul Meireles ilk geldiği günden beri kalitesiyle Fenerbahçe orta sahasına çok şey kattı. Hele hele Alex gittikten sonra önemi daha da arttı. Orta saha da pas bağlantılarını sağlayan, yüksek pas yüzdesiyle oynayan, oyunda devamlılığı olan bir adam Meireles. O olduğu zaman yanında oynayan diğer oyuncular da çok rahatlıyor. Cristian’ın bu sene yüksek performans gösterdiği tüm maçlar Meireles’le birlikte oynadığı maçlar. Dün gece de olumlu işler yaptı keza… Tabii ki alternatifi olmaması kötü bir durum Fenerbahçe için. Nasıl Selçuk İnan’ın GS’de, Fernandes’in BJK’de alternatifi yoksa Meireles’in de Fenerbahçe’de yok alternatifi. Bu tarz oyuncular özel oyuncular… Bu oyuncular yüksek maliyetli oyuncular ve kolay yakalanmıyorlar. Meireles’in sadece bonservisi 10 m. Euro… Keza BJK Fernandes’i satmak için 15 m. Euro istedi sezon başında. Selçuk İnan’ı GS’den almak istese birileri GS masaya 10 m.’den aşağı bir fiyata oturmayacaktır şüphesiz. 10 milyon ve üstü verip kaç tane böyle adam transfer edebilirsiniz… Böyle özel oyuncuları sürekli transfer ederek kalıcı başarılar sağlayabilmeniz bana göre mümkün değil. O zaman ne yapmalı?


Bence çözüm gayet açık. Yapmanız gereken düşük maliyetle bu oyuncuları daha “çok özel” hale gelmeden transfer edip takımınıza kazandırmaktır bence. Fenerbahçe’de Salih Uçan gibi Sezer Öztürk gibi bu misyon için pişirilmesi gereken yetenekte oyuncular var. Ama özellikle bu sene Aykut Hoca bu adamlara fazla süre vermedi sezon başından beri. Futbolcu oynamayınca paslanır, geriye gider, kendine güveni azalır. Sezer’in Akhisar maçındaki ürkekliği gözlerden kaçmamıştır. Normalde yapabileceği şeyleri yapmakta bile çekiniyor, risk almıyordu Sezer geçen hafta sonu.  

Dünkü maç özeline dönecek olursak Meireles’in gelmesiyle orta sahayı domine eden bir Fenerbahçe izledik. Tabii ki bunda rakibin zayıf olmasının da etkisi var. 4 maçta 10 puana ulaşıldı ve Avrupa kupalarında türk takımlarının 4. Maçlar sonunda aldığı en yüksek puanı yakaladı Fenerbahçe. Bu ülkemiz adına Avrupa kupalarına katılım hakkı açısından önümüzdeki seneler için çok önemli. Marsilya maçının dün akşam berabere bitmesini her ne kadar istemesek de esas 11’iyle çıktığı sürece bence Fenerbahçe Fransa’dan en azından bir puanla dönüp işi bitirecektir.

Aykut Kocaman bence Meireles’in yokluğunda orta sahada ne kadar sıkıntı yaşandığı iyi analiz etmeli. Tekrar tekrar söylüyoruz Meireles’in alternatifini Selçuk Şahin’den ya da Mehmet Topal’dan yaratmaya çalışmak Fenerbahçe’ye sadece zaman kaybettiriyor. Alternatifini yaratamazsanız da Meireles sakatlanmasın diye dua etmekten başka çareniz kalmıyor. Bu da ne kadar kabul edilebilir bir durumdur yorum sizin…

4 Kasım 2012 Pazar

Topal-Selçuk Israrı


Dün Fenerbahçe’de Topal ve Selçuk’un birlikte 11’de başladığı 7. maçı izledik. Fenerbahçe bu maçların hiç birinde iyi futbol oynamadı. Güç olarak kendine denk veya iyi futbol oynamaya çalışan takımlarla yaptığı maçlarda mutlaka puan kaybetti. Sadece G.Antep, Limassol ve dün Akhisar’ı  yenebildi bu maçlarda... Sezon başında Fenerbahçe’nin Topal ve Selçuk’un birlikte oynadığı maçlarda üretkenlikten yoksun olacağını, taraftarına sıkıntılı maçlar izlettireceğini yazmıştık. Dün Akhisar gibi zayıf bir takıma karşı bile yer yer ciddi sıkıntılar yaşandı.
Topal - Selçuk'un Birlikte Oynadığı Maçlar
Elazığspor 1 - 1 Fenerbahçe
Spartak Moscow 2 - 1 Fenerbahçe
Fenerbahçe 3 - 0 Gaziantepspor
Fenerbahçe 1 - 1 Spartak Moscow
Sivasspor 0 - 0 Fenerbahçe
AEL 0 - 1 Fenerbahçe
Akhisar Bld.Genç. 1 - 2 Fenerbahçe

Selçuk Şahin bu sezon Fenerbahçe’deki 10. sezonunu yaşıyor. Fenerbahçe bu 10 sezonda 6 farklı teknik direktörle çalıştı ve gelen teknik direktörlerin tamamı Selçuk’tan ciddi şekilde faydalandı. Selçuk düzenli çalışan, takımı için sahada her şeyini veren, iyi bir kesici olan defansif orta saha oyuncusu. Pas kalitesi  ve tekniği vasat, fiziği iyi bir oyuncu.

Mehmet Topal ise genel özellik itibariyle Selçuk’a benzeyen ancak, şut ve pas kalitesi daha iyi bir oyuncu.

Günümüz futbolunda iki yönlü iyi orta sahalarınız takımınızda ne kadar çoksa o kadar üretken oluyorsunuz. Avrupa’nın kalbur üstü, iyi futbol oynayan takımlarının tamamında orta saha kurgusu genelde tek defansif orta sahanın önünde iki yada üç çift yönlü orta saha şeklinde oluşuyor. Hatta defansif orta saha bu takımların bazılarında hiç olmuyor ve tüm orta saha çift yönlü oynayabilen orta sahalardan oluşuyor.

Yukarıda özetlediğimiz gibi Topal da Selçuk da iki yönlü orta saha olarak niteleyebileceğimiz oyuncular değil. İkisinden de çift yönlü orta saha performansı beklemek anlamsız. Çağdaş orta saha kurgusunda onları koyabileceğimiz tek yer var o da defansın önü. Oyuncu özellikleri ve performanslar dikkate alındığında da Topal her zaman Selçuk’un önünde ve ilk alternatif olarak düşünülen oyuncu. Selçuk’tan ise sadece Topal olmadığı zamanlarda yalnızca bu mevkide yararlanılmalı. İkisini birlikte oynatarak üretkenlik beklemek hem zaman kaybından öteye geçmiyor hem de bu oyuncuların tepki çekmesine neden oluyor.

Maça dönecek olursak dün akşam Fenerbahçe’de alışık olmadığımız şekilde erken denilebilecek dakikalarda oyuncu değişiklikleri geldi. Aykut Hoca doğru tertibe bence değişikliklerden sonra döndü ve  pozisyonlar da zaten bu değişikliklerden sonra geldi. Sezer Öztürk uzun süre sonra 20 dakikadan fazla süre buldu ve neredeyse pas hatası yapmadan oynadı. Ürkekliği ve çok fazla insiyatif almayışı gözlerden kaçmadı ancak, ciddi sakatlıklar yaşadığı, uzun süredir oynamadığı için ben bunu çok normal karşılıyorum.

Salih Uçan gibi Sezer Öztürk gibi oyunculardan  daha fazla yararlanılması gerekiyor. İkisi de ciddi potansiyeli olan gerektiğinde çift yönlü olarak kullanılabilecek oyuncular ve orta sahada eksiğin çok olduğu dönemde ikisinden de daha fazla faydalanma fırsatı kaçmak üzere.

İnşallah dün akşam Topal ve Selçuk’u birlikte izlediğimiz son maç olur. Bunu İstanbul’daki Spartak Moskova maçından sonra da yazmıştım ama ne yazık ki o yazından sonra 3 maç daha izledik Topal ve Selçuk’u beraber. Bu maçlarda oynanan kötü, orta saha üretkenliğin diplerde olduğu futbolu biraz daha irdelemesi gerekiyor Aykut Hoca'nın bana göre.



10 Ekim 2012 Çarşamba

Fenerbahçe'nin Şampiyonluk Yolu Tarifi



Volkan Demirel



 Gökhan Gönül                     Joseph Yobo                  Egemen Korkmaz                Hasan Ali Kaldırım



 Mehmet Topal


Cristian Baroni                                         Raul Meireles



Milos Krasic                                                                                              Dirk Kuyt

Moussa Sow



Sahadaki olay bu kadar basit. Sezon başından beri sürekli söylüyorum. Mehmet Topuz orta üçlü dışında HİÇBİR YERDE OYNAMAZ. Kanatlarda FORVETİN YANINDA BEKLEYİP, beklerin önünü tıkamaktan başka bir şey yapamıyor. Son maçlardaki formun ana sebebi SEZON BAŞINDAN BERİ ÇİZDİĞİM BU TAKTİK DİZİLİŞTİR. Krasic yerine Caner'in yada Stoch'un oynaması tercih meselesi. Rakibe göre değerlendirilir. Ama eninde sonunda Krasic sahada olacak.

Tek yapılması gereken takımı konsantre etmek. Motive etmek. Uğruna savaşılacak hedefler belirlemek. Soyunma odasındaki ruhu yakalamak.

Şampiyonluk yarışı asıl şimdi, milli maç arası sonrası başlıyor. Galatasaray artık yalnız değil.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Bir Haftada Ne Değişti?

Geçen hafta bugün Fenerbahçe için  neler konuşuyorduk? Hemen hatırlatalım. “Aykut Kocaman ne zaman gidecek? Alex takım gol yiyince güldü.  Takımda kondisyon eksikliği var. Bu takıma forvet lazım,Almanya’da bizi dağıtırlar.. v.s.”  Peki son bir hafta  nasıl geçti. Fenerbahçe’ye bir müdahale gerekiyordu. Ligde 6 maçta 2 galibiyet almış takım için bir operasyon kaçınılmazdı. Yönetim bu operasyonu Alex’i kadro dışı bırakıp, bazı oyunculara para cezası vererek yaptı. Takımın kendine gelmesi için illa Alex’le yolların ayrılması mı gerekiyordu peki. Ben bu soruya olumlu yanıt veremeyeceğim. Alex de Souza gibi değerlere sahip çıkılması onun gibi değerlerin hak ettiği şekilde uğurlanması gerektiğini düşünüyorum.

Dün akşam Fenerbahçe on birinde geçen hafta Kasımpaşa maçının ikinci yarısında oynayan kadrodan sadece bir  oyuncu farklıydı. Geçen haftaki oyunla bu haftaki oyun arasındaki fark “bir” oyuncuya bağlanabilir mi? “Evet sadece Mehmet Topuz’un olmaması Fenerbahçe’yi şahlandırdı” dersek, bir takım oyunu olan futbolun dinamiklerini hiçe saymış oluruz. Her ne kadar Alex’in gidişine üzülsek, bu şekilde bir operasyonu onaylamasak da hafta başında yaşananların Fenerbahçe’de bazı şeylerin olumlu yönde değişmesine ciddi katkıda bulunduğunu söylemeliyiz. Futbolcular kaytarmadan antrenörlerini paravan gibi kullanmaktan vazgeçip, üzerlerine düşeni gerektiği gibi yapınca Fenerbahçe’de çok şey değişti. Üzerine Mönchengladbach maçının ilk yarısında atılan harika goller de takımdaki öz güven eksikliğini giderince takım psikolojisi üst seviyeye çıktı.
Bu takımın gerçekten çok iyi oyunculardan kurulu olduğunu, psikolojisi ve takım içi huzuru gerektiği gibi olursa neler başarabileceğini önceki yazılarımızda söylemiştik. Perşembe günü ve dün akşam bu takım bizlere neler yapabileceğini gösterdi. Takımda fizik güç eksikliği olmadığı 4 günde aynı on birlerle çıkılıp, yüksek mücadele gösterilen maçlarla kanıtlanmış oldu. Kuyt ve Sow bu takımda forvete ihtiyaç olmadığını oynadıkları futbol ve attıkları gollerle herkese gösterdiler. 
Moussa Sow’a ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Geçen sene GS maçında attığı rövaşata golünden sonra kariyerinde kaç tane böyle gol atacağı sorulmuş, bu gole burun kıvrılmıştı spor basınımız tarafından…  Ben de yakın çevreme Sow’un Lille’de de oynarken bunları hep denediğini, bu golün tesadüf olmadığını anlatmaya çalıştım. O gün çevremi bu konuda ikna etmek kolay olmamıştı ama sanırım bu akşam attığı golü izledikten sonra ne demek istediğim biraz daha iyi anlaşılmıştır. Böyle golleri ancak deneyen, arayan futbolcular atar. Ümit Karan, İlhan Mansız böyle futbolculara örnek gösterilebilir. Onların da bu tarz çok klas gollerini futbolseverler hatırlayacaktır. Moussa Sow inşallah sağlıklı bir şekilde Fenerbahçe’de oynamaya devam eder de biz de  bu tarz gollerin niceleri izleme fırsatı buluruz.
Fenerbahçe’nin elinde gerçekten çok alternatifli ve derin bir kadro var. Yazının ortasında da dile getirdiğim gibi bu kadro büyük başarılara imza atabilecek potansiyele sahip. Büyük başarılar ancak birliktelik ve sabırla kazanılır. Birliktelik futbolcu yuhlayarak, takım yenilsin de Aykut Kocaman gitsin diyerek sağlanmaz. Artı böyle taraftarlık da olmaz.
Fenerbahçe’nin başında kupalar kazanmış, 3 Temmuz sürecinden camiayı başı dik olarak çıkarmış bir teknik direktör  var. Aykut Kocaman sabredilmeyi, arkasında durulmayı sonuna kadar hak eden, gecesini, gündüzünü Fenerbahçe için harcayan bir insan… Fenerbahçe camiası, Fenerbahçe taraftarı  gerekli sabrı gösterir, birlikteliğini kimselerin bozmasına izin vermezse bence kalıcı başarılar uzakta değil…

6 Ekim 2012 Cumartesi

Uçların Takımı

Fenerbahçeli her şeyi uçlarda yaşıyor. Yıllardır bir Fenerbahçe karakteristiği haline gelmiş bu durum her olayda kendini belli ediyor.  Bir tivit 8 yıllık kaptanını,  sorun çok kolay çözülebilecekken uç bir şekilde takımdan uzaklaştırırken, 2 gün sonra kimsenin beklemediği bir anda dip yapmış takım uçuk bir galibiyetle Avrupa liginde oynadığı Almanya deplasmanını “Beş, beş” tezahüratlarıyla bitirebiliyor.

Fenerbahçe dün kaybedildiği takdirde çok büyük yaralar açacak, sezonun geri kalanını iyice kabusa çevirebilecek bir maç oynadı. Oyuncular sansasyonel bir galibiyetle, uçuruma sürüklenebilecekken bu zor virajı geçmesini bildi. Fenerbahçe sezon başından beri neredeyse tüm Avrupa maçlarında iyi mücadele, genel itibariyle dominant bir oyun sergilerken bunu skora yansıtamamıştı. Dün bunu skora da yansıtmayı başardılar. Özellikle ilk 3 gol birbirinden güzeldi. Bu güzel golleri Ercan Taner’in anlatımından izlemek televizyon başındakilere ayrı bir keyif vermiştir sanırım. “Meireles, koçum benim.” gecenin repliğidir bence.
Maçtan önce “Fenerbahçe mağlup olsun, Aykut Kocaman gitsin” diye düşünen ciddi bir çoğunluk vardı. Fenerbahçe taraftarın bu şekilde düşünmesi gerçekten çok vahim bir durum.  Alex odaklı yüksek sesle dile getirilen , Alex’in gidişinden sadece Aykut Kocaman’ı sorumlu tutan bu görüş gerçekten çok yanlış. Futbolda her takımda antrenör ve futbolcunun anlaşamadığı durumlar olabiliyor. Bunun nedenini, sebebini, sonucu önceki yazılarda detaylı irdelemiştik. Bu anlaşmazlıkları  bu tarz krizleri çözmek yönetimlere düşüyor. Peki Fenerbahçe yönetimi bu olayda nasıl bir strateji izledi? Olaya ilk müdahale Aziz Yıldırım’ın stadyumda Antep maçında mikrofonu eline alması ile gerçekleşti. Peki bu doğru, planlı bir müdahale miydi? Sonrasında yapılanlar krizi önledi mi, yoksa daha da mı içinden çıkılmaz hale getirdi. Yaşadıklarımız doğrultusunda az önce sorduğum soruların hiçbirine olumlu cevap vermemiz ne yazık ki mümkün değil. Bir an her şeyin düzeldiğini  zannettik. Ama maalesef Kasımpaşa maçıyla her şey daha kötüye gitti ve ipler koptu.

Fenerbahçe kulübünde futbol ile ilgili yönetici birimler futbol şube sorumlusu ve sportif direktör... Sportif direktörümüz aynı zamanda teknik direktörlüğümüzü de yapan Aykut Kocaman ki zaten soruna müdahil taraflardan biri. Böyle bir krize objektif müdahale etmesi beklenemez ki etmedi de zaten... Bu bize iki görevin aynı kişide olmasının yanlışlığını da gösteriyor.  Futbol şube sorumlusu ise başkanın kardeşi Ali Yıldırım… O da konumu itibariyle başkandan bağımsız profesyonel karar verecek bir durumda değil. Ben  gerçekten özerk çalışabilecek profesyonel bir yönetici olsa Alex krizinin çok kolay çözülebileceğini düşünüyorum.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe’ye çağ atlatmış, çok şeyler kazandırmış bir insan. Hep Fenerbahçe için çalışıyor, Fenerbahçe için uğraşıyor. Ancak her şeyi tek başına yapması mümkün değil. Nasıl dünya çapında bir şirketi yönetirken iyi, profesyonel bir ekibiniz olması gerekiyorsa, milyon dolarla oynayan bir spor kulübü yönetirken de iyi bir ekibiniz olmalı. Ben başkan ceza evindeyken oluşan yeni yönetimin yeterli etkinlikte olmadığını düşünüyorum. Ali Koç gibi Nihat Özdemir gibi eski Şekip Mosturoğlu gibi gerektiğinde öne çıkan inisiyatif alarak açıklamalar yapan yöneticiler görmüyorum ben yeni yönetimde. Bu başkanın tercihimidir bilmem ama başkana çok yük biniyor bu mevcut durumda. 

Son olarak bir paragraf da Aykut Kocaman'a açalım. Marsilya maçında Cristian-Alex değişikliğini herkes çok eleştirirken Aykut Hoca'nın arkasında durmuştuk. Cristian gerçekten motive olduğunda o mevkide de neler yapabileceği gösterdi ve bence Marsilya maçı üzerinden oyuncu değişikliği odaklı yapılan eleştirileri tekzip etti. Almanya'da daha aktif bir Aykut Hoca vardı kenarda. Maçtan sonra yaptığı açıklamalarsa son 1 haftada yaşananların da etkisiyle yine tedirgindi. Ben bu tedirginliğin de iyi sonuçlarla kaybolacağını düşünüyorum. 
Belki yüzüncü kez söylüyoruz ama yinelemekte fayda var. Fenerbahçe taraftarı Aykut Kocaman'a güvenmeli ve ona sonuna kadar sahip çıkmalı. O bu camianın Alex kadar önemli bir değeri... Ona futbolculuk döneminde Fenerbahçe'den ayrılırken yaşadıklarını, Alex'in yaşadıklarını yaşatmayalım.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Galatasaray'ın Diğerlerinden Farkı

Fatih Terim, Türk futbolunu çok iyi tanıyor ve iyi analiz ediyor. Saha içi görüşü olarak diğerlerinden ayrılmasının nedeni de bu. Galatasaray GENEL KADRO bakımından en büyük rakibi Fenerbahçe'den DAHA ZAYIF. İlk 11'i çok güçlü olmasına rağmen bütün oyuncuları alt alta yazdığınız zaman Fenerbahçe daha üstün gözüküyor.

Peki Fatih Terim neden 1.5 senedir Aykut Kocaman'dan daha başarılı oluyor? Sebebi çok basit. Aykut Kocaman'ın tecrübesi ve saha görüşü henüz Fatih Terim'den çok geride. Oyunu okumakta ve rakip takım analizinde Fatih Terim belki de bu ülkenin en iyisi. Madde madde sıralayalım bu farkları.

1. OYUNCU SEÇİMLERİ ve LİGİN YAPISINA UYGUN KADRO

Fatih Terim Türkiye Ligi'ni iyi tanıyor. Fiziğe ve mücadeleye dayalı bir lig olduğunu biliyor. Kadrosunu da ona göre yapıyor. Galatasaray'ın ilk 11'ine bakacak olursanız ortasahada kalabalık, fizik gücü yüksek bir kadro görürsünüz. Fenerbahçe ise fizik güç yönünden Galatasaray'dan çok geride. En önemli fark bu.

Muslera

 Eboue                 Semih                 Dany            Hakan Balta

Hamit                   Melo              Selçuk            Emre Çolak

Elmander                   Umut

Galatasaray'ın ana kadrosuna bakacaksak olursak Emre Çolak hariç hepsi güçlü, fizikli ve mücadeleci adamlar. Boylar uzun, fiziki yapıları güçlü. Yıkılmıyorlar. Türkiye Ligi'nin yapısına uygun oyuncular hepsi. Ayrıca kalite ve yetenek olarak da ligin üstünde oyuncular olunca ligi domine ediyorlar. Bu şaşırtmamalı kimseyi. Fatih Terim cin gibi hoca ve adı gibi biliyor ligimizi.

2. ORTASAHANIN ÖNEMİ

Fenerbahçe ligin başından beri TEK ORTASAHAYLA oynarken, Fatih Terim 4 tane has ortasaha oyuncusunu birbirine yakın oynatarak müthiş bir ortasaha direnci sağlıyor. Aynı zamanda pas alışverişini kolaylaştırıyor. Oyuna ORTASAHAYLA hakim olunacağını Fatih Terim çok iyi biliyor. Önce oyunu domine edeyim, top bende kalsın diyor, sonra gerisini hallederim bir şekilde diye düşünüyor. Haksız da değil. 4 tane ortasaha adamı birbirine yakın oynayıp bir de kanatlara Eboue ve Hakan Balta gelince, Galatasaray ortasahada çok ağır basıyor. Fenerbahçe ise 4 forvet ile oynayıp, tek ortasaha Meireles ile rakibe üstünlük kuracağını, bol gol atacağını sanıp sürpriz puanlar kaybediyor. Tabi bana göre SÜRPRİZ DEĞİLDİ bu kayıpları. Sezon başından beri yazılarımda sürekli değinmiştim bu sorunlara.

3. OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİ ve OYUNU OKUMA

Fatih Terim'i Aykut Kocaman'a karşı üstün kılan bir diğer özellik de oyuna müdahelesi. Aykut Kocaman rakip bastırıp kanatlardan gümbür gümbür gelirken 1.60'lık bücür Stoch'u oyuna sürerken, gole ihtiyacı olduğunda sürekli FORVET sokarak gol bulacağını düşünüp ortasahayı bomboş bırakan bir zihniyetteyken, Fatih Terim daha akılcı tercihler yapıyor. Rakip kendisinden zayıf ise baskı kurmak için ortasahayı kalabalık tutma adına Emre Çolak'ı oynatıyor, forvette Umut ve Elmander'le baskı kuruyor. Örneğin, Manchester deplasmanında da rakip baskısını kontra tehlikeye dönüştürmek adına Amrabat'ı, hızlı ve defans arkası koşuları iyi yapan Burak'ı oynatıyor. Ve başarılı da oluyor. Bunlar şans değil. Oyunu okuyabilmek farklı bir meziyet. 

Fenerbahçe, Trabzonspor önünde farktan kurtuldu. Halbuki hep Fenerbahçe saldırıyor görünüyordu. Görünüşte tabi! Ortasahada 4-5 maçtır her 90 dakikada arı gibi çalışmış TEK BAŞINA Meireles ile baskı kurduğunu sandı Aykut Hoca. Ortasahada dönen her topla Trabzonspor 5 kişiyle gelirken, Semih'i aldı. Recep Niyaz'ı aldı. Ama golleri hep Trabzonspor kaçırdı. Tesadüf veya şans değil bu. Evet şans var, Fenerbahçe'nin farklı yenilmemesi şans! Ortasahada adam yokken hep şişirmek zorunda kaldı takım ve dönen her topla Trabzonspor hızlı geldi.

Fenerbahçe ve Galatasaray, Aykut Kocaman ve Fatih Terim arasındaki fark bu. Aykut Kocaman'ın takımı top kendindeyken tek ortasaha 4 forvet oynayıp, pas verecek adam bulamayıp şişirirken, Fatih Terim, Eboue ve Hakan Balta destekli 6 (Sayıyla ALTI) ortasaha ile oynayıp hem geçen sezon şampiyon oldu, bu sene de TARTIŞMASIZ en güçlü aday.

Mehmet Topuz ve Stoch, top Fenerbahçe'de iken FORVETTE gezerken, Galatasaray'daki 4 ortasaha adamı da birbirine yakın ve orta alanda baskı kuruyor. 

Fatih Terim saha içi tecrübesi ve oyunu okuma bakımından ŞU ANDA Aykut Kocaman'dan KAT KAT ÜSTÜN. Bu da 1.5 senedir saha sonuçlarına yansıyor.
-----
NOT : Bu değerlendirmede SADECE SAHA İÇİ FAKTÖRLER gözetilmiştir.

25 Eylül 2012 Salı

Psikoloji

Aslında arka arkaya gelen hayal kırıklıklarından sonra pek bir şey yazasım gelmiyor ama dünkü maç sonrası kısa olsa da yazmak gerek…
Marsilya maçından sonraki yazımda takımdaki öz güven probleminin üzerinde durmuştuk. Marsilya maçının üzerinden 3 gün geçti ve geçen süre içerisinde takımın psikolojisinin daha da gerilere gittiğini gördük. Son dakika da yenen gol takımı çok etkilemiş. Futbolda moral, psikolojik motivasyon çok ama çok önemli bir unsur. O olmadan maalesef hiçbir şey olmuyor. Marsilya galibiyetiyle tavan yapacak takım morali son dakikalarda yenen gollerle bir anda dibi gördü.
Böyle durumlarda özellikle liderlerin öne çıkıp takımı toparlaması gerekiyor. Özellikle en başta  teknik direktöre, takım kaptanına ve takımdaki lider vasıflı tecrübeli futbolculara büyük iş düşüyor. Fenerbahçe’de sezon başından beri, sorunu çözmesi, takımı toparlaması gereken bu kişiler medyanın da yoğun çabaları sonucu(?) bizzat sorunun kaynağı oldular maalesef. 

İlk olarak kaptan penceresinden bakacak olursak, Alex son 2 haftadır kendini bu tartışmaların uzağında tutmayı, kendinden beklenen kaptanlık misyonunu bu sezon nihayet göstermeye başladı.
Sezon başından beri çok tartışılan teknik direktör tarafına ise sanırım daha uzun bir paragraf açmamız gerekecek. Aykut Kocaman’ın verdiği taktiksel kararları, oyuncu değişikliklerini sezon başından beri minimum seviye de eleştirmeye gayret ettim. Taktik, oyuncu tercihi tamamen hocayı ilgilendiren kısmı bence işin. Sonuçta takımla yatıp kalkan, Fenerbahçe’nin başarısı için her şeyini veren bir insanı bu konular nedeniyle zalimce, seviyesizce eleştirmek, tribünde organize tezahüratlara kadar işi götürmek hiç ama hiç doğru değil. Bu tarz kontrolsüz hareketler Fenerbahçe’ye ve değerlerine zarar verir. Fenerbahçe’nin başarısız olmasını bekleyenlerin istediği ortam da tam olarak budur zaten.

Benim Aykut Kocaman’ı eleştireceğim yer, işin psikolojik tarafı ve takıma liderlik açısından gereken katkıyı bu sene yapamaması konusu olacak. Takımda motivasyonu, öz güveni bir an önce sağlaması gerekiyor hocanın. Bu sene bu konuda yetersiz kalıyor bence hoca… Geçen sene her konuşmasıyla taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan, tüm futbolcuların ve camianın dimdik durmasını sağlayan hocayı görmüyorum bu sene kenarda…  Maç öncesi ve sonrası çok güzel tespitler yapıyor hoca, güzel yorumlarda bulunuyor. Tabii ki böyle analizleri de görmemiz lazım. Ama teknik direktörü, yorumcudan ayıran takıma ve camiaya verdiği güven, konuşmalardaki dik duruştur. Aykut Hoca arka arkaya gelen beklenmedik sonuçlar nedeniyle rahat değil ve bu her halinden belli. Halbuki ona çok destek veren sürekli arkasında duran ve bunu böyle devam edeceğini her hareketiyle gösteren bir yönetim var. Aykut Hoca rahat olmalı, kendini sürekli olumsuzluklarla negatif düşüncelerle yıpratmamalı… Bu kadro Avrupa’da ve Türkiye’de büyük başarılara imza atacak bir potansiyele sahip.
Son olarak dünkü maç üzerine bir iki şey söyleyecek olursak, ikinci yarı Trabzon’un kaçırdığı pozisyonlara bakacak olursak sanırım mağlup olmadığımıza sevinmeliyiz. Olcan biraz daha dikkatli, formda olsa kabus olabilirdi dün gece.

Bu arada dün Hasan Yener ve Nevzat Şakar’ın maç sonu yaptığı açıklamalarda da gördüğümüz gibi saha içinde Trabzonlu yöneticilere, saha içinde Trabzonlu futbolculara hiçbir aşırı tepki olmadı. Saha içinde futbolcuların nerdeyse sarı kartsız aşırıya kaçmayan mücadelesi de takdiri hak ediyor. Son 2 yıldır Fenerbahçe ve Trabzon arasındaki ipler çok ama çok gerildi. Ben dünkü “kadın ve çocuk” etkisiyle başlayan dostane havanın devam etmesini gönülden diliyorum. Hiç istemediğimiz şeyler yaşadık son 2 yıldır ve geçmişi geri getiremeyiz, ama gelecek elimizde… Şike süreci üzerinden başlayan tartışmalar hem gergin ortamın devam etmesine neden oluyor, hem de her iki takıma zarar veriyor. Ben şahsım adına kadın taraftarlar önünde oynanan maçın bir milat olmasını ve bunun böyle devam etmesini diliyorum.
(Kısa dedik yine normal standartlarda bir yazı olduJ)

24 Eylül 2012 Pazartesi

Lütfen Alıcılarınızın Ayarlarıyla Oynamayın!


Aşağıdaki yazıyı Marsilya maçı sonrasında yazmıştım. Noktasına virgülüne dokunmadan, aynen Trabzon maçı için de aynı şeyleri söyleyeceğim için tekrar yazmaya gerek duymadım. Hatalar "KOCAMAN" ama alınan hiçbir ders yok. "Demiştim" demek de istemiyorum. Ben desem ne olacak!


"Kocaman" Hatalar

"Bu yazıyı bu sabaha bırakmamın sebebi sinirle değil, daha sakin bir kafayla yazmak istememdi. Marsilya karşısında öyle yada böyle 2-0 öne geçmiş bir takımın bu maçı kazanamaması bence skandal. BENCE yapılan çok bariz hatalar var. Madde madde bakalım.


  1. Aykut Kocaman, Mehmet Topuz'u sezon başından beri sağ forvet gibi oynatıyor. Top Fenerbahçe'deyken, gözleriniz Topuz'u aradığında forvetin yanında görüyorsunuz. Topuz teknik bir oyuncu değil. Gücüyle, fiziğiyle, şutuyla varolan bir adam. Forvete yakın oynatmak tek kelimeyle İNTİHAR.Eski görevi, sağda Gökhan'a ve ortada Topal'a yakın oynamaktı. Buna dönülmediği sürece hem Topuz aşırı yorulur, hem Gökhan eskisi gibi etkili olamaz, hem de sağ kanat işlemez. Bu çok net. Tartışılmaz derecede net.
  2. Pasa dayalı bir sistem oluşturmak istiyor Aykut Kocaman. Oluşturabilir sorun yok. Ama bu pas oyunu DEFANSTAN BAŞLAMAZ. Barcelona, Real Madrid değilseniz başlamaz. Pepe'niz, Ramos'unuz, Pique'niz olmalı. Teknikleri "Sıfıra yakın" Bekir İrtegün'le, Gökhan Gönül'le pas yaparak çıkacağım derseniz, rakiplerin ekmeğine yağ sürersiniz. Defansta pas yapmanın Fenerbahçe'ye HİÇBİR FAYDASI YOK! Aksine kaptırılan toplarda çok zararı oluyor.


Cihan Baykal bana Mersin İdmanyurdu maçında, oyuncuların 90 dakikadaki ortalama duruş yerlerini gösteren yukardaki tabloyu yolladı. Allah aşkına biri bana söylesin. Pas yapmak isteyen takımın ortasahasında sadece 2 adam olur mu? Ne işi var Topuz'un Kuyt'ın yanında? Ne işi var Stoch'un, Topuz'un stoperlerin kucağında? Topal defanstan topu alıyor, pas verecek adam arıyor, kafasını kaldırıyor, gördüğü tek kişi Meireles, onun da başında 3 tane rakip ortasaha var. PAS YAPACAK TAKIM 4 KANAT, 2 FORVET İLE OY-NA-MAZ! Nokta.
    4. Benim söylemekten dilimde tüy bitti ama yine söyleyeceğim. Artık başkan mı iner soyunma odasına, ne olur bilemem ama birisi futbolcuların ve hocanın FENERBAHÇE GOL ATTIKTAN SONRA GERİYE ÇEKİLME SENDROMUNA SON VERSİN! Fenerbahçe çok büyük bir takım. GERİYE ÇEKİLEMEZ!! Bu kaçıncı maç? 2-0'ı yakalamışsın, rakip pes etmek üzere, sen geriye çekiliyorsun. Rakibe davetiye yolluyorsun bana goller at diye. Yaptığın değişiklerle de altın tepside sunuyorsun puanı Marsilya'ya.
   5. 2-0 öndesin. Alex çıkıyor, Cristian giriyor. Daha önce 50 kez söyledik. Cristian'ı Alex'in yerinde KOŞSUN diye alırsan Cristian "Alex gibi oynayacağım" diyerek koşmuyor. Asıl tehlikesi ise futbolculara psikolojik olarak geriye çekil diyorsun istemeden. 2-0 önde olan takım hücumcu çıkarıp defansif adam almaz. Hiçbir büyük takım yapmaz bunu.
       Son dakikalar. Baskı yiyorsun. Golü yemek üzeresin. Adamlar kanatları arı gibi kullanıyor. Sağlı, sollu. Caner'i çıkarıp 1.67'lik çelimsiz Stoch'u sola alıyorsun. Marsilya'ya "Daha iyi kullanın kanatları da daha rahat gol atın" diyorsun resmen. "Hava toplarınız için de iyi olur hem" diyorsun rakibe.

Sonuç olarak Aykut Kocaman sezon başından beri yanlış bir düzende gidiyor. Fenerbahçe'den -bu düzen değişmediği sürece- hiç umudum olmadığını söylemiştim. Hala da umudum yok. Süreç beni haklı çıkarmaya devam ediyor. 2-0 öne geçtiği maçları bile kazanamaz hale geldi Fenerbahçe. Ben sürekli aynı şeyleri söylemekten yoruldum, umarım Aykut Kocaman ve ekibi de yaptıkları hatalardan artık yorulmuştur."

21 Eylül 2012 Cuma

Özgüven ve Umut

Dün Fenerbahçeli taraftarlar 80 dakikası keyifli, eğlenceli, son 10 dakikası ise kabus gibi bir maç izledi. Peki ne oldu da taraftarın son yarım saatinde şarkılar söylemeye başladığı, 2-0’dan sonra 3’e, 4’e götürülebilecek maç berabere bitti. Ben bunu dünkü maç için tek şeyle açıklayacağım: Takımdaki özgüven eksikliği…
Aykut Hocayı sene başından beri çıkardığı 11’lerle ben dahil çoğumuz eleştirdik. Ancak dün çıkan 11 bence çok doğruydu. Kalabalık, sert orta sahayla direnci arttırıp oyunun merkezinde rakibe hakimiyet kurmak asıl amaçtı. Çıkan ilk 11 bunu sağlamaya yönelikti ve maçın genelinde bunun başarıldığını söylemeliyim. İlk yarı ve ikinci yarı sonundaki panik, geçen seneden beri devam eden geriye çekilme hastalığı takımdaki özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Bunları halletmemiz gerekiyor acilen. Bir galibiyet çok şeyi değiştirecekti. Ama olmadı. Hepimizi çok üzen de işin bu tarafı oldu ne yazık ki..


Dün maçtan sonra sosyal medyada v.s genel eleştiriler, yaptığı değişiklikler sebebiyle yine Aykut Hoca’ya yoğunlaştı. Peki dün Aykut Hoca ne değişiklikler yaptı? İlk değişiklik Cristian... Alex hafta sonu 90 dakka sahada kaldı. 60’tan sonra iyice oyundan  düşmeye başladı. Alex’i çıkarmanız gerekiyor. Yerine daha dirençli ofansif özellikleri de olan bir orta saha alacaksınız oyuna. Peki yedek kulübesinde kim var? Cristian,Stoch,Semih,Bienvenu... Futbolla ilgili 100 kişiye sorsak dürüstçe cevap verildiği takdirde çoğunun dünkü maç şartlarında Cristian’ı tercih edeceğini düşünüyorum. Semih ya da Stoch diyenler de olacaktır. Ama bence doğru tercih hafta sonu 90’da gol atarak morallenmiş Cristian’dı. İkinci değişiklik Bienvenu… Sow bilindiği gibi sakatlıktan çıktı. Maç boyunca çok etkili olamadı. 70’den sonra ileride hiç top tutamamaya başladı. Sow’u değiştirip hem ileride topu tutan hem de defans arkasına koşu yapabilecek bir forvete ihtiyacınız var. Aykut Hoca Bienvenu’yu aldı. Bence yine dünkü maç dahilinde futbolcu özelliklerine bakıldığı zaman o da yanlış bir tercih değil. Sakatlıklar sonucu eldeki buydu sonuçta.
Oyuna giren Bienvenu ve Cristian “kendilerinden bekleneni verebildi mi?” sorusuna vereceğimiz cevap ise kocaman bir “hayır” olacak maalesef. Özellikle Bienvenu’nun dünkü maç itibariyle Fenerbahçe’deki kredisini büyük ölçüde tükettiğini söylememiz gerekiyor. Oyuna pas yapsın orta sahanın direncini arttırsın diye alınan Cristian ise pas tercihlerinde çok hata yaptı kendinden bekleneni hiç veremedi.


Bazı şeyleri çok çabuk unuttuğumuz, değersizleştirmeyi çok sevdiğimiz için dün nasıl bir takımla oynadığımızı hatırlatmak isterim. Marsilya an itibariyle Fransa liginde 5’te 5’le lider… Fransa lig tarihinde uzun süredir böyle bir başlangıç görülmedi. Lyon’un o altın senelerinde bile böyle bir sezon başı istatistiği yok. Fenerbahçe elit liglere baktığımız zaman dün Avrupa’nın en formda takımlarından biriyle oynadı. Maçtan bir gün önce köy takımı, süper ligde küme düşer denilen Spartak Moskova’nın Barcelona’da nasıl bir maç oynadığını da herkes görmüştür sanıyorum.

Evet Fenerbahçe dün büyük bir fırsat kaçırdı. Gurubun diğer maçı da berabere bittiği için liderlik için büyük bir avantaj yakalanabilirdi. Ama olmadı. Bu maçtaki artıları eksileri görüp önümüze bakacağız. Eksilerden başlayalım. Öncelikle en büyük sorun öz güven... Takımın ligde şampiyonluğu,Avrupa’da başarıyı yakalayabilecek bir potansiyele sahip olduğunu hissedeceği değerli bir galibiyete ihtiyacı var. Gol yedikten sonra takım çok panik yapıyor. Oyundan tamamen kopuyoruz. Dün 83’te ilk golü yedikten sonra takım tamamen dağıldı. Aykut Hoca’nın buna yoğunlaşması gerekiyor. Takıma maç önü,maç sonu konuşmalarıyla daha fazla güven aşılamalı. Dünkü maçtan bağımsız yaptığı değişikliklerle artık bir hastalık haline gelen takımın psikolojik olarak geriye çekilmesini engellemeli… İkinci bir konu özellikle Bekir’in olduğu maçlarda defansta pas yapma hastalığı... Bekir’in defansta ince işlere girmemesi gerekir. Dün bu hastalık nedeniyle çok gereksiz top kayıpları yaptık aynı GS Süper kupa maçındaki gibi.
Artılara geçecek olursak, MİY maçının ilk yarısını ve  dünkü maçı baz aldığımızda ben Meireles-Topal uyumunu çok beğeniyorum. Sezon başında acımasız eleştirilen Topal son 1 aydır takımın en iyisi konumunda. Meireles’in gelişiyle daha da rahatladı.Oyunun kalbi ve sezon başından beri Fenerbahçe’nin en çok eleştirdiğimiz bölgesi  orta saha olduğu için bu uyum geleceğe umutla bakmamı sağlıyor. Alex sorununun heykel açılışıyla tamamen bittiğini söylemiştik ve 2 maçtır Alex’in saha içi pozitif görüntüsü oyundan çıkarken Aykut Hoca ile tokalaşmaları sorunun bittiğinin belgesidir. Sow’un sakatlıktan çıkmış olması, güçsüzlüğü ve Kuyt’un yokluğu dün ofansta bizi zorladı. Onlardan birinin bu orta sahayla "sağlamken" oynaması ve Krasic’in dönüşü ofansif etkinliğimizi arttıracaktır.


Son söz olarak kötü sonuç sonrası antrenörün, futbolcunun eleştirilmesi dünyada ve Türkiye’de değişmez bir gerçek olmasına rağmen dün akşam itibariyle “oyuncu değişikliği odaklı” acımasız Aykut Kocaman eleştirisini kabul etmiyorum. Aykut Hoca’nın dediği gibi bu ülkede teknik direktör takımı kurulmasına izin verilmiyor. En ufak fırsatta sallıyoruz hocaya... Ben dün saha içine baktığımda Aykut Kocaman’ı sezon başından beri eleştirdiğimiz oyuncu tercihi hatalarından arınmış gördüm. Saha içinde böyle devam ettikçe Aykut Hoca, Fenerbahçe taraftarı ondan desteğini eksik etmemeli ve onu rahat bırakmalı. Ancak Aykut Hoca’da maç öncesi ve sonrası yaptığı açıklamalarda bahsettiğimiz öz güven problemine eğilmeli ve geçen seneki gibi lider vasıflı konuşmalarını arttırmalı.

Fenerbahçe bu gruptan öyle yada böyle çıkacaktır. Fenerbaçeliler gönlünü ferah tutsun. Ben Meireles transferi sonrası oluşan kadro çeşitliliği ve Alex sorununun tamamen bitmesi nedeniyle enseyi karartacak bir tablo görmüyorum.

Twitter: cihanbaykal

"Kocaman" Hatalar

Bu yazıyı bu sabaha bırakmamın sebebi sinirle değil, daha sakin bir kafayla yazmak istememdi. Marsilya karşısında öyle yada böyle 2-0 öne geçmiş bir takımın bu maçı kazanamaması bence skandal. BENCE yapılan çok bariz hatalar var. Madde madde bakalım.


  1. Aykut Kocaman, Mehmet Topuz'u sezon başından beri sağ forvet gibi oynatıyor. Top Fenerbahçe'deyken, gözleriniz Topuz'u aradığında forvetin yanında görüyorsunuz. Topuz teknik bir oyuncu değil. Gücüyle, fiziğiyle, şutuyla varolan bir adam. Forvete yakın oynatmak tek kelimeyle İNTİHAR. Eski görevi, sağda Gökhan'a ve ortada Topal'a yakın oynamaktı. Buna dönülmediği sürece hem Topuz aşırı yorulur, hem Gökhan eskisi gibi etkili olamaz, hem de sağ kanat işlemez. Bu çok net. Tartışılmaz derecede net.
  2. Pasa dayalı bir sistem oluşturmak istiyor Aykut Kocaman. Oluşturabilir sorun yok. Ama bu pas oyunu DEFANSTAN BAŞLAMAZ. Barcelona, Real Madrid değilseniz başlamaz. Pepe'niz, Ramos'unuz, Pique'niz olmalı. Teknikleri "Sıfıra yakın" Bekir İrtegün'le, Gökhan Gönül'le pas yaparak çıkacağım derseniz, rakiplerin ekmeğine yağ sürersiniz. Defansta pas yapmanın Fenerbahçe'ye HİÇBİR FAYDASI YOK! Aksine kaptırılan toplarda çok zararı oluyor.


Cihan Baykal bana Mersin İdmanyurdu maçında, oyuncuların 90 dakikadaki ortalama duruş yerlerini gösteren yukardaki tabloyu yolladı. Allah aşkına biri bana söylesin. Pas yapmak isteyen takımın ortasahasında sadece 2 adam olur mu? Ne işi var Topuz'un Kuyt'ın yanında? Ne işi var Stoch'un, Topuz'un stoperlerin kucağında? Topal defanstan topu alıyor, pas verecek adam arıyor, kafasını kaldırıyor, gördüğü tek kişi Meireles, onun da başında 3 tane rakip ortasaha var. PAS YAPACAK TAKIM 4 KANAT, 2 FORVET İLE OY-NA-MAZ! Nokta.
    4. Benim söylemekten dilimde tüy bitti ama yine söyleyeceğim. Artık başkan mı iner soyunma odasına, ne olur bilemem ama birisi futbolcuların ve hocanın FENERBAHÇE GOL ATTIKTAN SONRA GERİYE ÇEKİLME SENDROMUNA SON VERSİN! Fenerbahçe çok büyük bir takım. GERİYE ÇEKİLEMEZ!! Bu kaçıncı maç? 2-0'ı yakalamışsın, rakip pes etmek üzere, sen geriye çekiliyorsun. Rakibe davetiye yolluyorsun bana goller at diye. Yaptığın değişiklerle de altın tepside sunuyorsun puanı Marsilya'ya.
   5. 2-0 öndesin. Alex çıkıyor, Cristian giriyor. Daha önce 50 kez söyledik. Cristian'ı Alex'in yerinde KOŞSUN diye alırsan Cristian "Alex gibi oynayacağım" diyerek koşmuyor. Asıl tehlikesi ise futbolculara psikolojik olarak geriye çekil diyorsun istemeden. 2-0 önde olan takım hücumcu çıkarıp defansif adam almaz. Hiçbir büyük takım yapmaz bunu.
       Son dakikalar. Baskı yiyorsun. Golü yemek üzeresin. Adamlar kanatları arı gibi kullanıyor. Sağlı, sollu. Caner'i çıkarıp 1.67'lik çelimsiz Stoch'u sola alıyorsun. Marsilya'ya "Daha iyi kullanın kanatları da daha rahat gol atın" diyorsun resmen. "Hava toplarınız için de iyi olur hem" diyorsun rakibe.

Sonuç olarak Aykut Kocaman sezon başından beri yanlış bir düzende gidiyor. Fenerbahçe'den -bu düzen değişmediği sürece- hiç umudum olmadığını söylemiştim. Hala da umudum yok. Süreç beni haklı çıkarmaya devam ediyor. 2-0 öne geçtiği maçları bile kazanamaz hale geldi Fenerbahçe. Ben sürekli aynı şeyleri söylemekten yoruldum, umarım Aykut Kocaman ve ekibi de yaptıkları hatalardan artık yorulmuştur.



20 Eylül 2012 Perşembe

Analiz: Manchester United vs Galatasaray

 
 
Maç öncesinde Galatasaray taraftarları arasında karışık duygular hakimdi. Çünkü Şampiyonlar Ligi, en son 2003-2004 sezonunda görülmüştü. 3. Fatih Terim dönemine kadar geçen kabus gibi sezonların ardından gelen şampiyonlukla, bütün Galatasaraylıların hasretle beklediği gün gelmiş, "maksadı İngilizler gibi toplu halde oynayıp Türk olmayan takımları yenmek" olan camia, yeniden futbolun zirvesindekilerin arenası Şampiyonlar Ligi'ndeki yerini almıştı.

Rakip Manchester United, stad da Old Trafford olunca, her ne kadar rakibin gücü göz korkutsa da, ister istemez herkesin aklına 1993'teki 3-3'lük maç ve takımın o dönem için mucize sayılabilecek performansı geliyor; umutlar yüksek tutuluyordu. ne de olsa Galatasaray adının olduğu her yerde umut vardı.
Fatih Terim maç öncesi demeçlerinde, futbol kimliğine uygun olarak, futbolcularına "çatır çatır" mücadele edip oyunlarını oynamaları talimatını verdiğini belirtiyor, umutları daha da yükseltiyordu.

Maçın başlamasıyla birlikte takım gerçekten de defansa çekilip kontraatak futbolu oynamak yerine, önde basıp baskılı bir futbol oynamaya çalışacağının sinyallerini verdi. İlk dakikalarda Umut Bulut'un, tıpkı Fenerbahçe ile oynanan süper kupa finalinde yapmış olduğu gibi, rakip ceza sahasında top kapmak üzereyken düşürülmesi takımın ofansif mentalitesinin bir göstergesiydi. Ne yazık ki maçın hakemi Wolfgang Stark'ın bu pozisyonu es geçmesi de kendisinin vereceği hatalı kararların bir göstergesi oluyordu.

Tomas Ujfalusi'nin sakatlığı sonrası ayyuka çıkan defansif zaaflar yüzünden Terim böylesi bir taktiği seçmişti. Uyum sorunu yaşayan defansın zaaflarının ortaya çıkmasını engellemek adına, nispeten daha uyumlu olan hücum bölgesinde topu tutarak Old Trafford deplasmanında şansını yükseltmeyi hedeflemişti.

Ancak, yayıncı kuruluşun yorumcusu Reha Kapsal'ın da defalarca belirttiği gibi, "rakip Manchester United" olunca, ne kadar önde basılsa da rakibin tamamen durdurulması çok zordu. Görevin zorluğu ile defansın rakibe ısrarla basma çabaları sonucu erken bir gol yendi. Gol pozisyonu incelendiğinde defans yapan oyuncuların, ikiye bir yapan oyuncuları takip etmek yerine hamleler ve yatarak müdahalelerle rakibi durdurmaya çalıştığı görülebilir. Bu defans anlayışı gol pozisyonu için "heyecan" ve "hata" olarak düşünülse de maç boyunca defansif tercihlerin aynı şekilde yapılması bunun da Fatih Terim tarafından verilmiş bir taktik olabileceğini gösterdi.

Yenen gol her ne kadar moralleri bozsa da, maçın gidişatı açısından golün bir çok olumlu etkisi oldu. İlk olarak Fernando Muslera'nın Micheal Carrick'le karşı karşıyayken yapmış olduğu hareket sonucu Carrick kendini yere bıraksa Muslera kırmızı kart görecek ve penaltı golü ile maç o noktada bitecekti. Ancak Carrick fair play ödülüne layık bir hareketle bir adamlık dersi vererek, kendisine yapılan faule rağmen ayakta kalarak golü attı. Ne yazık ki bizim takımlarımızda bu mentalitede oyunculara pek rastlanamıyor.

Golün ikinci olumlu yanı ise rakibin öne geçme psikolojisiyle hücumu daha az düşünmesine yol açmasıydı. Bu sayede Galatasaray'ın, layıkıyla beceremediği defans oyunu yerine daha ofansif bir futbol oynamasına yol açılmış oldu.

Maç içerisinde Selçuk İnan alması gereken inisiyatifi alamadı. İyi mücadele etti ama oyunu açacak kilit ara paslarını gönderemedi. Bunda rakibin sahayı çok iyi parselleyip boş alan bırakmaması bir numaralı etkendi. Buna rağmen Galatasaray bir duran top, bir kanat organizasyonu, bir de kontraatak olmak üzere üç kritik gol pozisyonuna girdi ve bu pozisyonlarda direkler David de Gea'nın kalesini korumasına yardımcı oldu.

Hakan Balta'nın kanadı otobana dönmüş olmasına rağmen bu kanattan etkili ortaların gelmemesi ve Burak Yılmaz'ın çok gereksiz bir hareketle neden olduğu penaltıyı inanılmaz bir soğukkanlılıkla kurtaran Fernando Muslera, Galatasaray'ın son dakikaya kadar oyunun içinde kalmasını sağladı.

Bol göllü sona erebilecek maç, karşılıklı kaçırılan pozisyonlar ve hakem Wolfgang Stark'ın her iki takım lehine vermediği kararlarla 1-0 sona erdi. Galatasaray şansının biraz yardım etmesi halinde alabileceği puanı alamadan dönmek durumunda kaldı. Buna rağmen oynanan futbol tatmin edici ve umut vericiydi.

Ancak ilk Fatih Terim dönemindeki 0-0'lık Chelsea deplasmanı ve bu maçtaki güzel futbol sonrasında girilen hava neticesinde Ali Sami Yen'deki 5-0'lık hezimet unutulmamalı ve yola bu bilinçle devam edilmeli. Ki Fatih Terim o dönemki halinden çok daha olgun. Takımın dengesini en iyi şekilde sağlayacaktır.
 
Kişisel performanslardan değerlendirilmesi gerekenlerin en başında Semih Kaya'nın soyadı gibi performansı geliyor. Gol pozisyonundaki hamlesi ve diğer bir-iki pozisyondaki hataları dışında müthiş bir performans sergiledi. Bu çocuğa kaç kere "helal olsun" dediğimi sayamadım. Dany ile iyi bir uyum sergiledi. Bir çok pozisyonda kendisini topun önünde siper etti, Selçuk ve Melo'nun orta sahada yaptığı hataları telafi etti. Çizgisini bozmaması halinde bir Galatasaray efsanesi olma yolunda ilerliyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise Burak Yılmaz var. Fizik gücüyle bir şeyler yapmaya çalışsa da ne yapmaya çalıştığı ne yazık ki anlaşılamıyor. Hamit veya Selçuk'un oyun zekasının dörtte biri kendisinde olsa dünyayı sallayabilecek bir potansiyeli var, ancak bu haliyle sahada amaçsızca koşturduğu izlenimi veriyor. Galatasaray ve üst düzey futbolda kalıcı olabilmesi için mentalitesini çok yukarıya taşıması gerekiyor. Doksan dakika sahada kalmasının tek nedeni Umut Bulut'un sakatlanması nedeniyle Elmander hamlesinin erkenden yapılmış olmasıdır.

Bunların dışında takımda fizik güç eksikliği göze batanlar Felipe Melo, Johan Elmander ve Hamit Altıntop. özellikle Melo'nun bu eksikliği zaman zaman oyundan kopup yatarak müdahaleler, topla üç rakibin arasına dalmak, zor pozsyonda elli metrelik paslar atmak gibi gereksiz hareketler yapmasına neden oluyor. Alternatifsiz olduğundan dolayı oynasa da kısa sürede toparlanmazsa, Terim takım içinde alternatifler arayacaktır.

Sol kanadın defansif zaafları geçen yıldan beri dillendirilse de Terim ısrarla Hakan Balta'ya güvenmiş ve bu bölgeye transfer yapmamıştı. Ancak bu maçta gün yüzüne çıktı ki hiç olmazsa üst düzey maçlarda bu bölgeye ekstra yardım gerektiren bir oyun planıyla sahaya çıkılmalı.
 
Sonuç olarak Galatasaray özlenen Şampiyonlar Ligi sahnesinde güçlü rakibi karşısında, yenilgiye rağmen, artıları ve eksileriyle umut veren bir performans sergileyerek ilk haftayı noktalamış oldu.