Türkiye’de Taraftarlık
“Burada işler 3
şekilde yürür. Doğru şekilde, yanlış şekilde ve benim istediğim şekilde. “
Bugünkü yazıma 1995 yapımı Casino filminin unutulmaz repliğiyle başladım. Türk
futbolunun şimdiki durumu bu sözü bir kez daha anımsattı bana.
Türk futbolunda uzun süredir TFF ve MHK temelli bir
yönetim boşluğu var. Olaylara net tepkiler, aynı standartta cezalar veremiyor
maalesef futbolumuzu yönetenler. Öyle olunca da sahada futbolcu, soyunma
adasında teknik direktör, başkan kendi istediği şekilde yönetmeye çalışıyor
futbolumuzu… Hemen hemen her hafta canı yanan bir kulübümüz haddini aşan, sert
bildiriler yayınlıyor. Her geçen gün işler daha da kötüleşiyor ve futbolumuz
hızlı bir şekilde kaos ortamına sürükleniyor.
Taraftarlık ülkemizde kendi takımının eksisini asla
konuşmamak, tuttuğun takımın başkanını, futbolcusunu, hocasını yanlış bir şey
yaptığında kesinlikle eleştirmemek olarak algılanıyor. Rakip takım lehine
hatalı bir karar gördüğümüzde ortalığı ayağa kaldırıp demediğimizi bırakmazken,
kendi takımımızın başına aynı durum geldiğinde kafamızı kuma gömüyoruz. Eğitimli,
eğitimsiz, fark etmiyor insanlar taraftarlık söz konusu olduğunda kendini
kaybediyor.
Somut olaylarla devam etmek sanırım daha iyi olacak. Bir
Galatasaraylı Fatih Terim’in Ordu maçında yaptıklarını
eleştirebilmeli.. Aynı şekilde bir Fenerbahçeli de Aziz Yıldırım kaynaklı dün
soyunma odası koridorlarında yaşananlara tepkisiz kalmamalı. Aslında asıl
önemli olan bunlara hak edilen cezaların verilip verilmediği… “Bundan sonra
yapılan eylemlerde hak edilen cezalar verilebilir mi?” sorusu…
Ben bir Fenerbahçeli olarak her ne olursa olsun önceki
yaşananlardan bağımsız, “rakibime hak ettiği cezayı verdiler mi sanki” demeden
Aziz Yıldırım’ın dün devre arasında yaşananlardan dolayı en ağır şekilde
cezalandırılmasını istiyorum. Eğer bir şeylerin gerçekten düzelmesini
istiyorsak işe önce kendimizden başlamalıyız.
***
Mircea Kocaman
Yakın tarihte Türkiye’ye gelmiş en sağlamcı teknik direktör kim derseniz
çoğu kişi düşünmeden Mircea Lucescu diyecektir. Lucescu ilk önce skoru korumayı
düşünen yemeyim de bir tane atarım nasıl olsa diyen, kontra atağa dahi çok
fazla baş vurmayan bir teknik direktördü. Ülkemizde çok büyük izler bıraktı.
Özellikle Victoria’lı, Perez’li, Flerquin’li Galatasaray’la şampiyonlar liginde
yenilmeyen bir takım yaratması Türk futbol tarihinin en önemli başarılarından
bana göre..
Sağlamcılık açısından ben Aykut Kocaman’ı özellikle son dönemde
yaptıklarıyla Mircea Lucescu’nun tahtına aday gösteriyorum. Forvetsiz bitirilen
maçlar, 2 farklı öndeyken orta saha çıkarıp stoper alınması gibi konular bana
bunu söyletiyor. Şahsen bu benim ve benim gibi pek çok futbolseverin de pek
benimsemediği bir tarz. Ancak teknik direktör benimsediği yöntemle kalıcı
başarılar elde ediyorsa saygıyı da fazlasıyla hak ediyor demektir.
Aykut Kocaman Fenerbahçe’nin başında şu ana kadar yaptıklarıyla başarılı
bir teknik direktördür. Altını çiziyorum sadece teknik direktördür… Yan görevlerle
uğraşmadan görevini hak ettiği şekilde yapmasına izin verilmeli ve sadece bu
göreve devam etmeli ilerleyen zamanda bana göre.. Avrupa’da da kendi yöntemleriyle
bu sene kalıcı başarı elde etmesini gönülden istiyorum. Yolu yarıladı, umarım
sonunu da getirir ve hepimizi mutlu eder.