11 Mart 2013 Pazartesi

Türkiye’de Taraftarlık / Mircea Kocaman



Türkiye’de Taraftarlık


Burada işler 3 şekilde yürür. Doğru şekilde, yanlış şekilde ve benim istediğim şekilde. “ Bugünkü yazıma 1995 yapımı Casino filminin unutulmaz repliğiyle başladım. Türk futbolunun şimdiki durumu bu sözü bir kez daha anımsattı bana.

Türk futbolunda uzun süredir TFF ve MHK temelli bir yönetim boşluğu var. Olaylara net tepkiler, aynı standartta cezalar veremiyor maalesef futbolumuzu yönetenler. Öyle olunca da sahada futbolcu, soyunma adasında teknik direktör, başkan kendi istediği şekilde yönetmeye çalışıyor futbolumuzu… Hemen hemen her hafta canı yanan bir kulübümüz haddini aşan, sert bildiriler yayınlıyor. Her geçen gün işler daha da kötüleşiyor ve futbolumuz hızlı bir şekilde kaos ortamına sürükleniyor.



Taraftarlık ülkemizde kendi takımının eksisini asla konuşmamak, tuttuğun takımın başkanını, futbolcusunu, hocasını yanlış bir şey yaptığında kesinlikle eleştirmemek olarak algılanıyor. Rakip takım lehine hatalı bir karar gördüğümüzde ortalığı ayağa kaldırıp demediğimizi bırakmazken, kendi takımımızın başına aynı durum geldiğinde kafamızı kuma gömüyoruz. Eğitimli, eğitimsiz, fark etmiyor insanlar taraftarlık söz konusu olduğunda kendini kaybediyor.

Somut olaylarla devam etmek sanırım daha iyi olacak. Bir Galatasaraylı Fatih Terim’in Ordu maçında  yaptıklarını eleştirebilmeli.. Aynı şekilde bir Fenerbahçeli de Aziz Yıldırım kaynaklı dün soyunma odası koridorlarında yaşananlara tepkisiz kalmamalı. Aslında asıl önemli olan bunlara hak edilen cezaların verilip verilmediği… “Bundan sonra yapılan eylemlerde hak edilen cezalar verilebilir mi?” sorusu…


Ben bir Fenerbahçeli olarak her ne olursa olsun önceki yaşananlardan bağımsız, “rakibime hak ettiği cezayı verdiler mi sanki” demeden Aziz Yıldırım’ın dün devre arasında yaşananlardan dolayı en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum. Eğer bir şeylerin gerçekten düzelmesini istiyorsak işe önce kendimizden başlamalıyız.
                                                                       ***
Mircea Kocaman

Yakın tarihte Türkiye’ye gelmiş en sağlamcı teknik direktör kim derseniz çoğu kişi düşünmeden Mircea Lucescu diyecektir. Lucescu ilk önce skoru korumayı düşünen yemeyim de bir tane atarım nasıl olsa diyen, kontra atağa dahi çok fazla baş vurmayan bir teknik direktördü. Ülkemizde çok büyük izler bıraktı. Özellikle Victoria’lı, Perez’li, Flerquin’li Galatasaray’la şampiyonlar liginde yenilmeyen bir takım yaratması Türk futbol tarihinin en önemli başarılarından bana göre..



Sağlamcılık açısından ben Aykut Kocaman’ı özellikle son dönemde yaptıklarıyla Mircea Lucescu’nun tahtına aday gösteriyorum. Forvetsiz bitirilen maçlar, 2 farklı öndeyken orta saha çıkarıp stoper alınması gibi konular bana bunu söyletiyor. Şahsen bu benim ve benim gibi pek çok futbolseverin de pek benimsemediği bir tarz. Ancak teknik direktör benimsediği yöntemle kalıcı başarılar elde ediyorsa saygıyı da fazlasıyla hak ediyor demektir.


Aykut Kocaman Fenerbahçe’nin başında şu ana kadar yaptıklarıyla başarılı bir teknik direktördür. Altını çiziyorum sadece teknik direktördür… Yan görevlerle uğraşmadan görevini hak ettiği şekilde yapmasına izin verilmeli ve sadece bu göreve devam etmeli ilerleyen zamanda bana göre.. Avrupa’da da kendi yöntemleriyle bu sene kalıcı başarı elde etmesini gönülden istiyorum. Yolu yarıladı, umarım sonunu da getirir ve hepimizi mutlu eder.

4 Mart 2013 Pazartesi

Ağır Darbe


İnönü’de dün nefes kesen bir 90 dakika vardı. Beşiktaş’ın kaos futboluna Fenerbahçe’nin daha bilinçli, organize ataklarla karşılık verdiği bol pozisyonlu müthiş bir derbi izledik. Kazanan 90+3’te de olsa FB’yi son dakika kendi kaos taktiğine uyduran BJK oldu.

Öncelikle BJK’yi ligin şu dönemine kadar gösterdiği performanstan dolayı tebrik etmek lazım. FEDA senesinde gösterdikleri performans her şeye rağmen takdire şayan... Ligin sonunu getirebilmeleri bence çok zor ama bu kadarını bile sanırım kimse beklemiyordu. Tabii sezon başından beri takımı sırtlayan Fernandes’i de unutmamak lazım. Dün de bana göre sahanın yıldızıydı. Ligin en kaliteli, takımına en çok katkı veren orta saha oyuncusu. 

Gelelim Fenerbahçe’ye… Son haftalardaki toparlanmanın etkisiyle dün sahada yine ne yaptığını bilen bir takım vardı. Arzu, istek üst düzeydeydi. Öne geçilmesine rağmen skor korunamadı. Son dakikadaki kornerde takımın beraberliği kabul etmeyip kontrolsüz ileri çıkması sonucu da mağlubiyet geldi.
Dün oynanan futbol ve maçın gidişatını baktığınız zaman Fenerbahçe futbolun içinde olabilecek kabul edilebilir bir mağlubiyet aldı. Kabul edilemeyen ise ligin ilk yarısında ve evinde kaybettiği puanlar... Son senelerde Fenerbahçe’nin Kadıköy’de açık ara en çok puan kaybettiği sezonu yaşıyoruz.

Dünkü maç özelinde teknik direktör penceresinden bakacak olursak 2 hocanın da belirgin şekilde oyuna müdahale ettiğini görüyoruz. Maçtan önce Beşiktaş’ın sol kanat savunmasında ciddi sıkıntılar yaşayacağını düşünüyordum. Beklenen gibi de oldu ve Gökhan Gönül ve Kuyt o kanatta çok etkili oldu. Ta ki Samet Aybaba oraya Emre Özkan’ı alana kadar. Maçın başındaki Gökhan Süzen tercihi tartışılabilir ancak 59. dakikadaki Emre Özkan değişikliğinin Beşiktaş sol kanadına ilaç gibi geldiğini söylemek lazım. Emre hem 2. Golü hazırladı hem de çok kritik atakları kesti. Veli-Oğuzhan değişikliği de çok yerindeydi. Oğuzhan oyuna girdikten sonra Fernandes’e yardım eden yegane oyuncu oldu ve takımının oyunu rakip sahaya taşımasına yardımcı oldu.

Spor basını ortak bir dille Fenerbahçe’nin 4-4-2 oynaması konusunda eleştiri yapıyor bir süredir. Aykut Hoca maçın 70. Dakikasında radikal bir şekilde 2 oyuncu değişikliği yaparak 4-4-2’ye döndü. Burada amaç BJK’yi kanatlardan iyice yıpratıp, pozisyon bulmaktı. Caner’in oyuna girmesiyle sol kanat daha etkili kullanılmaya başlandı ancak girilen 2 net pozisyon değerlendirilemedi.

Sonuç olarak son dakikada yenen golün Fenerbahçe’ye ağır bir darbe indirdiğini söylemek lazım. Hem futbolcular hem taraftarlar büyük hayal kırıklığına uğradı. Yazının başında da belirttiğimiz gibi Fenerbahçe’de geç yapılan transferler ve yönetilemeyen sunni krizler elden kaçan şampiyonlar ligi biletine ve bugün lider Galatasaray’ın 7 puan gerisine düşülmesine neden oldu. Takım oturduktan sonra başlanan ve krizlere nispeten daha az boğuşulan Avrupa ligi ve Türkiye kupasında ise takım iyi performans sergiliyor.