26 Eylül 2012 Çarşamba

Galatasaray'ın Diğerlerinden Farkı

Fatih Terim, Türk futbolunu çok iyi tanıyor ve iyi analiz ediyor. Saha içi görüşü olarak diğerlerinden ayrılmasının nedeni de bu. Galatasaray GENEL KADRO bakımından en büyük rakibi Fenerbahçe'den DAHA ZAYIF. İlk 11'i çok güçlü olmasına rağmen bütün oyuncuları alt alta yazdığınız zaman Fenerbahçe daha üstün gözüküyor.

Peki Fatih Terim neden 1.5 senedir Aykut Kocaman'dan daha başarılı oluyor? Sebebi çok basit. Aykut Kocaman'ın tecrübesi ve saha görüşü henüz Fatih Terim'den çok geride. Oyunu okumakta ve rakip takım analizinde Fatih Terim belki de bu ülkenin en iyisi. Madde madde sıralayalım bu farkları.

1. OYUNCU SEÇİMLERİ ve LİGİN YAPISINA UYGUN KADRO

Fatih Terim Türkiye Ligi'ni iyi tanıyor. Fiziğe ve mücadeleye dayalı bir lig olduğunu biliyor. Kadrosunu da ona göre yapıyor. Galatasaray'ın ilk 11'ine bakacak olursanız ortasahada kalabalık, fizik gücü yüksek bir kadro görürsünüz. Fenerbahçe ise fizik güç yönünden Galatasaray'dan çok geride. En önemli fark bu.

Muslera

 Eboue                 Semih                 Dany            Hakan Balta

Hamit                   Melo              Selçuk            Emre Çolak

Elmander                   Umut

Galatasaray'ın ana kadrosuna bakacaksak olursak Emre Çolak hariç hepsi güçlü, fizikli ve mücadeleci adamlar. Boylar uzun, fiziki yapıları güçlü. Yıkılmıyorlar. Türkiye Ligi'nin yapısına uygun oyuncular hepsi. Ayrıca kalite ve yetenek olarak da ligin üstünde oyuncular olunca ligi domine ediyorlar. Bu şaşırtmamalı kimseyi. Fatih Terim cin gibi hoca ve adı gibi biliyor ligimizi.

2. ORTASAHANIN ÖNEMİ

Fenerbahçe ligin başından beri TEK ORTASAHAYLA oynarken, Fatih Terim 4 tane has ortasaha oyuncusunu birbirine yakın oynatarak müthiş bir ortasaha direnci sağlıyor. Aynı zamanda pas alışverişini kolaylaştırıyor. Oyuna ORTASAHAYLA hakim olunacağını Fatih Terim çok iyi biliyor. Önce oyunu domine edeyim, top bende kalsın diyor, sonra gerisini hallederim bir şekilde diye düşünüyor. Haksız da değil. 4 tane ortasaha adamı birbirine yakın oynayıp bir de kanatlara Eboue ve Hakan Balta gelince, Galatasaray ortasahada çok ağır basıyor. Fenerbahçe ise 4 forvet ile oynayıp, tek ortasaha Meireles ile rakibe üstünlük kuracağını, bol gol atacağını sanıp sürpriz puanlar kaybediyor. Tabi bana göre SÜRPRİZ DEĞİLDİ bu kayıpları. Sezon başından beri yazılarımda sürekli değinmiştim bu sorunlara.

3. OYUNCU DEĞİŞİKLİKLERİ ve OYUNU OKUMA

Fatih Terim'i Aykut Kocaman'a karşı üstün kılan bir diğer özellik de oyuna müdahelesi. Aykut Kocaman rakip bastırıp kanatlardan gümbür gümbür gelirken 1.60'lık bücür Stoch'u oyuna sürerken, gole ihtiyacı olduğunda sürekli FORVET sokarak gol bulacağını düşünüp ortasahayı bomboş bırakan bir zihniyetteyken, Fatih Terim daha akılcı tercihler yapıyor. Rakip kendisinden zayıf ise baskı kurmak için ortasahayı kalabalık tutma adına Emre Çolak'ı oynatıyor, forvette Umut ve Elmander'le baskı kuruyor. Örneğin, Manchester deplasmanında da rakip baskısını kontra tehlikeye dönüştürmek adına Amrabat'ı, hızlı ve defans arkası koşuları iyi yapan Burak'ı oynatıyor. Ve başarılı da oluyor. Bunlar şans değil. Oyunu okuyabilmek farklı bir meziyet. 

Fenerbahçe, Trabzonspor önünde farktan kurtuldu. Halbuki hep Fenerbahçe saldırıyor görünüyordu. Görünüşte tabi! Ortasahada 4-5 maçtır her 90 dakikada arı gibi çalışmış TEK BAŞINA Meireles ile baskı kurduğunu sandı Aykut Hoca. Ortasahada dönen her topla Trabzonspor 5 kişiyle gelirken, Semih'i aldı. Recep Niyaz'ı aldı. Ama golleri hep Trabzonspor kaçırdı. Tesadüf veya şans değil bu. Evet şans var, Fenerbahçe'nin farklı yenilmemesi şans! Ortasahada adam yokken hep şişirmek zorunda kaldı takım ve dönen her topla Trabzonspor hızlı geldi.

Fenerbahçe ve Galatasaray, Aykut Kocaman ve Fatih Terim arasındaki fark bu. Aykut Kocaman'ın takımı top kendindeyken tek ortasaha 4 forvet oynayıp, pas verecek adam bulamayıp şişirirken, Fatih Terim, Eboue ve Hakan Balta destekli 6 (Sayıyla ALTI) ortasaha ile oynayıp hem geçen sezon şampiyon oldu, bu sene de TARTIŞMASIZ en güçlü aday.

Mehmet Topuz ve Stoch, top Fenerbahçe'de iken FORVETTE gezerken, Galatasaray'daki 4 ortasaha adamı da birbirine yakın ve orta alanda baskı kuruyor. 

Fatih Terim saha içi tecrübesi ve oyunu okuma bakımından ŞU ANDA Aykut Kocaman'dan KAT KAT ÜSTÜN. Bu da 1.5 senedir saha sonuçlarına yansıyor.
-----
NOT : Bu değerlendirmede SADECE SAHA İÇİ FAKTÖRLER gözetilmiştir.

25 Eylül 2012 Salı

Psikoloji

Aslında arka arkaya gelen hayal kırıklıklarından sonra pek bir şey yazasım gelmiyor ama dünkü maç sonrası kısa olsa da yazmak gerek…
Marsilya maçından sonraki yazımda takımdaki öz güven probleminin üzerinde durmuştuk. Marsilya maçının üzerinden 3 gün geçti ve geçen süre içerisinde takımın psikolojisinin daha da gerilere gittiğini gördük. Son dakika da yenen gol takımı çok etkilemiş. Futbolda moral, psikolojik motivasyon çok ama çok önemli bir unsur. O olmadan maalesef hiçbir şey olmuyor. Marsilya galibiyetiyle tavan yapacak takım morali son dakikalarda yenen gollerle bir anda dibi gördü.
Böyle durumlarda özellikle liderlerin öne çıkıp takımı toparlaması gerekiyor. Özellikle en başta  teknik direktöre, takım kaptanına ve takımdaki lider vasıflı tecrübeli futbolculara büyük iş düşüyor. Fenerbahçe’de sezon başından beri, sorunu çözmesi, takımı toparlaması gereken bu kişiler medyanın da yoğun çabaları sonucu(?) bizzat sorunun kaynağı oldular maalesef. 

İlk olarak kaptan penceresinden bakacak olursak, Alex son 2 haftadır kendini bu tartışmaların uzağında tutmayı, kendinden beklenen kaptanlık misyonunu bu sezon nihayet göstermeye başladı.
Sezon başından beri çok tartışılan teknik direktör tarafına ise sanırım daha uzun bir paragraf açmamız gerekecek. Aykut Kocaman’ın verdiği taktiksel kararları, oyuncu değişikliklerini sezon başından beri minimum seviye de eleştirmeye gayret ettim. Taktik, oyuncu tercihi tamamen hocayı ilgilendiren kısmı bence işin. Sonuçta takımla yatıp kalkan, Fenerbahçe’nin başarısı için her şeyini veren bir insanı bu konular nedeniyle zalimce, seviyesizce eleştirmek, tribünde organize tezahüratlara kadar işi götürmek hiç ama hiç doğru değil. Bu tarz kontrolsüz hareketler Fenerbahçe’ye ve değerlerine zarar verir. Fenerbahçe’nin başarısız olmasını bekleyenlerin istediği ortam da tam olarak budur zaten.

Benim Aykut Kocaman’ı eleştireceğim yer, işin psikolojik tarafı ve takıma liderlik açısından gereken katkıyı bu sene yapamaması konusu olacak. Takımda motivasyonu, öz güveni bir an önce sağlaması gerekiyor hocanın. Bu sene bu konuda yetersiz kalıyor bence hoca… Geçen sene her konuşmasıyla taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan, tüm futbolcuların ve camianın dimdik durmasını sağlayan hocayı görmüyorum bu sene kenarda…  Maç öncesi ve sonrası çok güzel tespitler yapıyor hoca, güzel yorumlarda bulunuyor. Tabii ki böyle analizleri de görmemiz lazım. Ama teknik direktörü, yorumcudan ayıran takıma ve camiaya verdiği güven, konuşmalardaki dik duruştur. Aykut Hoca arka arkaya gelen beklenmedik sonuçlar nedeniyle rahat değil ve bu her halinden belli. Halbuki ona çok destek veren sürekli arkasında duran ve bunu böyle devam edeceğini her hareketiyle gösteren bir yönetim var. Aykut Hoca rahat olmalı, kendini sürekli olumsuzluklarla negatif düşüncelerle yıpratmamalı… Bu kadro Avrupa’da ve Türkiye’de büyük başarılara imza atacak bir potansiyele sahip.
Son olarak dünkü maç üzerine bir iki şey söyleyecek olursak, ikinci yarı Trabzon’un kaçırdığı pozisyonlara bakacak olursak sanırım mağlup olmadığımıza sevinmeliyiz. Olcan biraz daha dikkatli, formda olsa kabus olabilirdi dün gece.

Bu arada dün Hasan Yener ve Nevzat Şakar’ın maç sonu yaptığı açıklamalarda da gördüğümüz gibi saha içinde Trabzonlu yöneticilere, saha içinde Trabzonlu futbolculara hiçbir aşırı tepki olmadı. Saha içinde futbolcuların nerdeyse sarı kartsız aşırıya kaçmayan mücadelesi de takdiri hak ediyor. Son 2 yıldır Fenerbahçe ve Trabzon arasındaki ipler çok ama çok gerildi. Ben dünkü “kadın ve çocuk” etkisiyle başlayan dostane havanın devam etmesini gönülden diliyorum. Hiç istemediğimiz şeyler yaşadık son 2 yıldır ve geçmişi geri getiremeyiz, ama gelecek elimizde… Şike süreci üzerinden başlayan tartışmalar hem gergin ortamın devam etmesine neden oluyor, hem de her iki takıma zarar veriyor. Ben şahsım adına kadın taraftarlar önünde oynanan maçın bir milat olmasını ve bunun böyle devam etmesini diliyorum.
(Kısa dedik yine normal standartlarda bir yazı olduJ)

24 Eylül 2012 Pazartesi

Lütfen Alıcılarınızın Ayarlarıyla Oynamayın!


Aşağıdaki yazıyı Marsilya maçı sonrasında yazmıştım. Noktasına virgülüne dokunmadan, aynen Trabzon maçı için de aynı şeyleri söyleyeceğim için tekrar yazmaya gerek duymadım. Hatalar "KOCAMAN" ama alınan hiçbir ders yok. "Demiştim" demek de istemiyorum. Ben desem ne olacak!


"Kocaman" Hatalar

"Bu yazıyı bu sabaha bırakmamın sebebi sinirle değil, daha sakin bir kafayla yazmak istememdi. Marsilya karşısında öyle yada böyle 2-0 öne geçmiş bir takımın bu maçı kazanamaması bence skandal. BENCE yapılan çok bariz hatalar var. Madde madde bakalım.


  1. Aykut Kocaman, Mehmet Topuz'u sezon başından beri sağ forvet gibi oynatıyor. Top Fenerbahçe'deyken, gözleriniz Topuz'u aradığında forvetin yanında görüyorsunuz. Topuz teknik bir oyuncu değil. Gücüyle, fiziğiyle, şutuyla varolan bir adam. Forvete yakın oynatmak tek kelimeyle İNTİHAR.Eski görevi, sağda Gökhan'a ve ortada Topal'a yakın oynamaktı. Buna dönülmediği sürece hem Topuz aşırı yorulur, hem Gökhan eskisi gibi etkili olamaz, hem de sağ kanat işlemez. Bu çok net. Tartışılmaz derecede net.
  2. Pasa dayalı bir sistem oluşturmak istiyor Aykut Kocaman. Oluşturabilir sorun yok. Ama bu pas oyunu DEFANSTAN BAŞLAMAZ. Barcelona, Real Madrid değilseniz başlamaz. Pepe'niz, Ramos'unuz, Pique'niz olmalı. Teknikleri "Sıfıra yakın" Bekir İrtegün'le, Gökhan Gönül'le pas yaparak çıkacağım derseniz, rakiplerin ekmeğine yağ sürersiniz. Defansta pas yapmanın Fenerbahçe'ye HİÇBİR FAYDASI YOK! Aksine kaptırılan toplarda çok zararı oluyor.


Cihan Baykal bana Mersin İdmanyurdu maçında, oyuncuların 90 dakikadaki ortalama duruş yerlerini gösteren yukardaki tabloyu yolladı. Allah aşkına biri bana söylesin. Pas yapmak isteyen takımın ortasahasında sadece 2 adam olur mu? Ne işi var Topuz'un Kuyt'ın yanında? Ne işi var Stoch'un, Topuz'un stoperlerin kucağında? Topal defanstan topu alıyor, pas verecek adam arıyor, kafasını kaldırıyor, gördüğü tek kişi Meireles, onun da başında 3 tane rakip ortasaha var. PAS YAPACAK TAKIM 4 KANAT, 2 FORVET İLE OY-NA-MAZ! Nokta.
    4. Benim söylemekten dilimde tüy bitti ama yine söyleyeceğim. Artık başkan mı iner soyunma odasına, ne olur bilemem ama birisi futbolcuların ve hocanın FENERBAHÇE GOL ATTIKTAN SONRA GERİYE ÇEKİLME SENDROMUNA SON VERSİN! Fenerbahçe çok büyük bir takım. GERİYE ÇEKİLEMEZ!! Bu kaçıncı maç? 2-0'ı yakalamışsın, rakip pes etmek üzere, sen geriye çekiliyorsun. Rakibe davetiye yolluyorsun bana goller at diye. Yaptığın değişiklerle de altın tepside sunuyorsun puanı Marsilya'ya.
   5. 2-0 öndesin. Alex çıkıyor, Cristian giriyor. Daha önce 50 kez söyledik. Cristian'ı Alex'in yerinde KOŞSUN diye alırsan Cristian "Alex gibi oynayacağım" diyerek koşmuyor. Asıl tehlikesi ise futbolculara psikolojik olarak geriye çekil diyorsun istemeden. 2-0 önde olan takım hücumcu çıkarıp defansif adam almaz. Hiçbir büyük takım yapmaz bunu.
       Son dakikalar. Baskı yiyorsun. Golü yemek üzeresin. Adamlar kanatları arı gibi kullanıyor. Sağlı, sollu. Caner'i çıkarıp 1.67'lik çelimsiz Stoch'u sola alıyorsun. Marsilya'ya "Daha iyi kullanın kanatları da daha rahat gol atın" diyorsun resmen. "Hava toplarınız için de iyi olur hem" diyorsun rakibe.

Sonuç olarak Aykut Kocaman sezon başından beri yanlış bir düzende gidiyor. Fenerbahçe'den -bu düzen değişmediği sürece- hiç umudum olmadığını söylemiştim. Hala da umudum yok. Süreç beni haklı çıkarmaya devam ediyor. 2-0 öne geçtiği maçları bile kazanamaz hale geldi Fenerbahçe. Ben sürekli aynı şeyleri söylemekten yoruldum, umarım Aykut Kocaman ve ekibi de yaptıkları hatalardan artık yorulmuştur."

21 Eylül 2012 Cuma

Özgüven ve Umut

Dün Fenerbahçeli taraftarlar 80 dakikası keyifli, eğlenceli, son 10 dakikası ise kabus gibi bir maç izledi. Peki ne oldu da taraftarın son yarım saatinde şarkılar söylemeye başladığı, 2-0’dan sonra 3’e, 4’e götürülebilecek maç berabere bitti. Ben bunu dünkü maç için tek şeyle açıklayacağım: Takımdaki özgüven eksikliği…
Aykut Hocayı sene başından beri çıkardığı 11’lerle ben dahil çoğumuz eleştirdik. Ancak dün çıkan 11 bence çok doğruydu. Kalabalık, sert orta sahayla direnci arttırıp oyunun merkezinde rakibe hakimiyet kurmak asıl amaçtı. Çıkan ilk 11 bunu sağlamaya yönelikti ve maçın genelinde bunun başarıldığını söylemeliyim. İlk yarı ve ikinci yarı sonundaki panik, geçen seneden beri devam eden geriye çekilme hastalığı takımdaki özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor. Bunları halletmemiz gerekiyor acilen. Bir galibiyet çok şeyi değiştirecekti. Ama olmadı. Hepimizi çok üzen de işin bu tarafı oldu ne yazık ki..


Dün maçtan sonra sosyal medyada v.s genel eleştiriler, yaptığı değişiklikler sebebiyle yine Aykut Hoca’ya yoğunlaştı. Peki dün Aykut Hoca ne değişiklikler yaptı? İlk değişiklik Cristian... Alex hafta sonu 90 dakka sahada kaldı. 60’tan sonra iyice oyundan  düşmeye başladı. Alex’i çıkarmanız gerekiyor. Yerine daha dirençli ofansif özellikleri de olan bir orta saha alacaksınız oyuna. Peki yedek kulübesinde kim var? Cristian,Stoch,Semih,Bienvenu... Futbolla ilgili 100 kişiye sorsak dürüstçe cevap verildiği takdirde çoğunun dünkü maç şartlarında Cristian’ı tercih edeceğini düşünüyorum. Semih ya da Stoch diyenler de olacaktır. Ama bence doğru tercih hafta sonu 90’da gol atarak morallenmiş Cristian’dı. İkinci değişiklik Bienvenu… Sow bilindiği gibi sakatlıktan çıktı. Maç boyunca çok etkili olamadı. 70’den sonra ileride hiç top tutamamaya başladı. Sow’u değiştirip hem ileride topu tutan hem de defans arkasına koşu yapabilecek bir forvete ihtiyacınız var. Aykut Hoca Bienvenu’yu aldı. Bence yine dünkü maç dahilinde futbolcu özelliklerine bakıldığı zaman o da yanlış bir tercih değil. Sakatlıklar sonucu eldeki buydu sonuçta.
Oyuna giren Bienvenu ve Cristian “kendilerinden bekleneni verebildi mi?” sorusuna vereceğimiz cevap ise kocaman bir “hayır” olacak maalesef. Özellikle Bienvenu’nun dünkü maç itibariyle Fenerbahçe’deki kredisini büyük ölçüde tükettiğini söylememiz gerekiyor. Oyuna pas yapsın orta sahanın direncini arttırsın diye alınan Cristian ise pas tercihlerinde çok hata yaptı kendinden bekleneni hiç veremedi.


Bazı şeyleri çok çabuk unuttuğumuz, değersizleştirmeyi çok sevdiğimiz için dün nasıl bir takımla oynadığımızı hatırlatmak isterim. Marsilya an itibariyle Fransa liginde 5’te 5’le lider… Fransa lig tarihinde uzun süredir böyle bir başlangıç görülmedi. Lyon’un o altın senelerinde bile böyle bir sezon başı istatistiği yok. Fenerbahçe elit liglere baktığımız zaman dün Avrupa’nın en formda takımlarından biriyle oynadı. Maçtan bir gün önce köy takımı, süper ligde küme düşer denilen Spartak Moskova’nın Barcelona’da nasıl bir maç oynadığını da herkes görmüştür sanıyorum.

Evet Fenerbahçe dün büyük bir fırsat kaçırdı. Gurubun diğer maçı da berabere bittiği için liderlik için büyük bir avantaj yakalanabilirdi. Ama olmadı. Bu maçtaki artıları eksileri görüp önümüze bakacağız. Eksilerden başlayalım. Öncelikle en büyük sorun öz güven... Takımın ligde şampiyonluğu,Avrupa’da başarıyı yakalayabilecek bir potansiyele sahip olduğunu hissedeceği değerli bir galibiyete ihtiyacı var. Gol yedikten sonra takım çok panik yapıyor. Oyundan tamamen kopuyoruz. Dün 83’te ilk golü yedikten sonra takım tamamen dağıldı. Aykut Hoca’nın buna yoğunlaşması gerekiyor. Takıma maç önü,maç sonu konuşmalarıyla daha fazla güven aşılamalı. Dünkü maçtan bağımsız yaptığı değişikliklerle artık bir hastalık haline gelen takımın psikolojik olarak geriye çekilmesini engellemeli… İkinci bir konu özellikle Bekir’in olduğu maçlarda defansta pas yapma hastalığı... Bekir’in defansta ince işlere girmemesi gerekir. Dün bu hastalık nedeniyle çok gereksiz top kayıpları yaptık aynı GS Süper kupa maçındaki gibi.
Artılara geçecek olursak, MİY maçının ilk yarısını ve  dünkü maçı baz aldığımızda ben Meireles-Topal uyumunu çok beğeniyorum. Sezon başında acımasız eleştirilen Topal son 1 aydır takımın en iyisi konumunda. Meireles’in gelişiyle daha da rahatladı.Oyunun kalbi ve sezon başından beri Fenerbahçe’nin en çok eleştirdiğimiz bölgesi  orta saha olduğu için bu uyum geleceğe umutla bakmamı sağlıyor. Alex sorununun heykel açılışıyla tamamen bittiğini söylemiştik ve 2 maçtır Alex’in saha içi pozitif görüntüsü oyundan çıkarken Aykut Hoca ile tokalaşmaları sorunun bittiğinin belgesidir. Sow’un sakatlıktan çıkmış olması, güçsüzlüğü ve Kuyt’un yokluğu dün ofansta bizi zorladı. Onlardan birinin bu orta sahayla "sağlamken" oynaması ve Krasic’in dönüşü ofansif etkinliğimizi arttıracaktır.


Son söz olarak kötü sonuç sonrası antrenörün, futbolcunun eleştirilmesi dünyada ve Türkiye’de değişmez bir gerçek olmasına rağmen dün akşam itibariyle “oyuncu değişikliği odaklı” acımasız Aykut Kocaman eleştirisini kabul etmiyorum. Aykut Hoca’nın dediği gibi bu ülkede teknik direktör takımı kurulmasına izin verilmiyor. En ufak fırsatta sallıyoruz hocaya... Ben dün saha içine baktığımda Aykut Kocaman’ı sezon başından beri eleştirdiğimiz oyuncu tercihi hatalarından arınmış gördüm. Saha içinde böyle devam ettikçe Aykut Hoca, Fenerbahçe taraftarı ondan desteğini eksik etmemeli ve onu rahat bırakmalı. Ancak Aykut Hoca’da maç öncesi ve sonrası yaptığı açıklamalarda bahsettiğimiz öz güven problemine eğilmeli ve geçen seneki gibi lider vasıflı konuşmalarını arttırmalı.

Fenerbahçe bu gruptan öyle yada böyle çıkacaktır. Fenerbaçeliler gönlünü ferah tutsun. Ben Meireles transferi sonrası oluşan kadro çeşitliliği ve Alex sorununun tamamen bitmesi nedeniyle enseyi karartacak bir tablo görmüyorum.

Twitter: cihanbaykal

"Kocaman" Hatalar

Bu yazıyı bu sabaha bırakmamın sebebi sinirle değil, daha sakin bir kafayla yazmak istememdi. Marsilya karşısında öyle yada böyle 2-0 öne geçmiş bir takımın bu maçı kazanamaması bence skandal. BENCE yapılan çok bariz hatalar var. Madde madde bakalım.


  1. Aykut Kocaman, Mehmet Topuz'u sezon başından beri sağ forvet gibi oynatıyor. Top Fenerbahçe'deyken, gözleriniz Topuz'u aradığında forvetin yanında görüyorsunuz. Topuz teknik bir oyuncu değil. Gücüyle, fiziğiyle, şutuyla varolan bir adam. Forvete yakın oynatmak tek kelimeyle İNTİHAR. Eski görevi, sağda Gökhan'a ve ortada Topal'a yakın oynamaktı. Buna dönülmediği sürece hem Topuz aşırı yorulur, hem Gökhan eskisi gibi etkili olamaz, hem de sağ kanat işlemez. Bu çok net. Tartışılmaz derecede net.
  2. Pasa dayalı bir sistem oluşturmak istiyor Aykut Kocaman. Oluşturabilir sorun yok. Ama bu pas oyunu DEFANSTAN BAŞLAMAZ. Barcelona, Real Madrid değilseniz başlamaz. Pepe'niz, Ramos'unuz, Pique'niz olmalı. Teknikleri "Sıfıra yakın" Bekir İrtegün'le, Gökhan Gönül'le pas yaparak çıkacağım derseniz, rakiplerin ekmeğine yağ sürersiniz. Defansta pas yapmanın Fenerbahçe'ye HİÇBİR FAYDASI YOK! Aksine kaptırılan toplarda çok zararı oluyor.


Cihan Baykal bana Mersin İdmanyurdu maçında, oyuncuların 90 dakikadaki ortalama duruş yerlerini gösteren yukardaki tabloyu yolladı. Allah aşkına biri bana söylesin. Pas yapmak isteyen takımın ortasahasında sadece 2 adam olur mu? Ne işi var Topuz'un Kuyt'ın yanında? Ne işi var Stoch'un, Topuz'un stoperlerin kucağında? Topal defanstan topu alıyor, pas verecek adam arıyor, kafasını kaldırıyor, gördüğü tek kişi Meireles, onun da başında 3 tane rakip ortasaha var. PAS YAPACAK TAKIM 4 KANAT, 2 FORVET İLE OY-NA-MAZ! Nokta.
    4. Benim söylemekten dilimde tüy bitti ama yine söyleyeceğim. Artık başkan mı iner soyunma odasına, ne olur bilemem ama birisi futbolcuların ve hocanın FENERBAHÇE GOL ATTIKTAN SONRA GERİYE ÇEKİLME SENDROMUNA SON VERSİN! Fenerbahçe çok büyük bir takım. GERİYE ÇEKİLEMEZ!! Bu kaçıncı maç? 2-0'ı yakalamışsın, rakip pes etmek üzere, sen geriye çekiliyorsun. Rakibe davetiye yolluyorsun bana goller at diye. Yaptığın değişiklerle de altın tepside sunuyorsun puanı Marsilya'ya.
   5. 2-0 öndesin. Alex çıkıyor, Cristian giriyor. Daha önce 50 kez söyledik. Cristian'ı Alex'in yerinde KOŞSUN diye alırsan Cristian "Alex gibi oynayacağım" diyerek koşmuyor. Asıl tehlikesi ise futbolculara psikolojik olarak geriye çekil diyorsun istemeden. 2-0 önde olan takım hücumcu çıkarıp defansif adam almaz. Hiçbir büyük takım yapmaz bunu.
       Son dakikalar. Baskı yiyorsun. Golü yemek üzeresin. Adamlar kanatları arı gibi kullanıyor. Sağlı, sollu. Caner'i çıkarıp 1.67'lik çelimsiz Stoch'u sola alıyorsun. Marsilya'ya "Daha iyi kullanın kanatları da daha rahat gol atın" diyorsun resmen. "Hava toplarınız için de iyi olur hem" diyorsun rakibe.

Sonuç olarak Aykut Kocaman sezon başından beri yanlış bir düzende gidiyor. Fenerbahçe'den -bu düzen değişmediği sürece- hiç umudum olmadığını söylemiştim. Hala da umudum yok. Süreç beni haklı çıkarmaya devam ediyor. 2-0 öne geçtiği maçları bile kazanamaz hale geldi Fenerbahçe. Ben sürekli aynı şeyleri söylemekten yoruldum, umarım Aykut Kocaman ve ekibi de yaptıkları hatalardan artık yorulmuştur.



20 Eylül 2012 Perşembe

Analiz: Manchester United vs Galatasaray

 
 
Maç öncesinde Galatasaray taraftarları arasında karışık duygular hakimdi. Çünkü Şampiyonlar Ligi, en son 2003-2004 sezonunda görülmüştü. 3. Fatih Terim dönemine kadar geçen kabus gibi sezonların ardından gelen şampiyonlukla, bütün Galatasaraylıların hasretle beklediği gün gelmiş, "maksadı İngilizler gibi toplu halde oynayıp Türk olmayan takımları yenmek" olan camia, yeniden futbolun zirvesindekilerin arenası Şampiyonlar Ligi'ndeki yerini almıştı.

Rakip Manchester United, stad da Old Trafford olunca, her ne kadar rakibin gücü göz korkutsa da, ister istemez herkesin aklına 1993'teki 3-3'lük maç ve takımın o dönem için mucize sayılabilecek performansı geliyor; umutlar yüksek tutuluyordu. ne de olsa Galatasaray adının olduğu her yerde umut vardı.
Fatih Terim maç öncesi demeçlerinde, futbol kimliğine uygun olarak, futbolcularına "çatır çatır" mücadele edip oyunlarını oynamaları talimatını verdiğini belirtiyor, umutları daha da yükseltiyordu.

Maçın başlamasıyla birlikte takım gerçekten de defansa çekilip kontraatak futbolu oynamak yerine, önde basıp baskılı bir futbol oynamaya çalışacağının sinyallerini verdi. İlk dakikalarda Umut Bulut'un, tıpkı Fenerbahçe ile oynanan süper kupa finalinde yapmış olduğu gibi, rakip ceza sahasında top kapmak üzereyken düşürülmesi takımın ofansif mentalitesinin bir göstergesiydi. Ne yazık ki maçın hakemi Wolfgang Stark'ın bu pozisyonu es geçmesi de kendisinin vereceği hatalı kararların bir göstergesi oluyordu.

Tomas Ujfalusi'nin sakatlığı sonrası ayyuka çıkan defansif zaaflar yüzünden Terim böylesi bir taktiği seçmişti. Uyum sorunu yaşayan defansın zaaflarının ortaya çıkmasını engellemek adına, nispeten daha uyumlu olan hücum bölgesinde topu tutarak Old Trafford deplasmanında şansını yükseltmeyi hedeflemişti.

Ancak, yayıncı kuruluşun yorumcusu Reha Kapsal'ın da defalarca belirttiği gibi, "rakip Manchester United" olunca, ne kadar önde basılsa da rakibin tamamen durdurulması çok zordu. Görevin zorluğu ile defansın rakibe ısrarla basma çabaları sonucu erken bir gol yendi. Gol pozisyonu incelendiğinde defans yapan oyuncuların, ikiye bir yapan oyuncuları takip etmek yerine hamleler ve yatarak müdahalelerle rakibi durdurmaya çalıştığı görülebilir. Bu defans anlayışı gol pozisyonu için "heyecan" ve "hata" olarak düşünülse de maç boyunca defansif tercihlerin aynı şekilde yapılması bunun da Fatih Terim tarafından verilmiş bir taktik olabileceğini gösterdi.

Yenen gol her ne kadar moralleri bozsa da, maçın gidişatı açısından golün bir çok olumlu etkisi oldu. İlk olarak Fernando Muslera'nın Micheal Carrick'le karşı karşıyayken yapmış olduğu hareket sonucu Carrick kendini yere bıraksa Muslera kırmızı kart görecek ve penaltı golü ile maç o noktada bitecekti. Ancak Carrick fair play ödülüne layık bir hareketle bir adamlık dersi vererek, kendisine yapılan faule rağmen ayakta kalarak golü attı. Ne yazık ki bizim takımlarımızda bu mentalitede oyunculara pek rastlanamıyor.

Golün ikinci olumlu yanı ise rakibin öne geçme psikolojisiyle hücumu daha az düşünmesine yol açmasıydı. Bu sayede Galatasaray'ın, layıkıyla beceremediği defans oyunu yerine daha ofansif bir futbol oynamasına yol açılmış oldu.

Maç içerisinde Selçuk İnan alması gereken inisiyatifi alamadı. İyi mücadele etti ama oyunu açacak kilit ara paslarını gönderemedi. Bunda rakibin sahayı çok iyi parselleyip boş alan bırakmaması bir numaralı etkendi. Buna rağmen Galatasaray bir duran top, bir kanat organizasyonu, bir de kontraatak olmak üzere üç kritik gol pozisyonuna girdi ve bu pozisyonlarda direkler David de Gea'nın kalesini korumasına yardımcı oldu.

Hakan Balta'nın kanadı otobana dönmüş olmasına rağmen bu kanattan etkili ortaların gelmemesi ve Burak Yılmaz'ın çok gereksiz bir hareketle neden olduğu penaltıyı inanılmaz bir soğukkanlılıkla kurtaran Fernando Muslera, Galatasaray'ın son dakikaya kadar oyunun içinde kalmasını sağladı.

Bol göllü sona erebilecek maç, karşılıklı kaçırılan pozisyonlar ve hakem Wolfgang Stark'ın her iki takım lehine vermediği kararlarla 1-0 sona erdi. Galatasaray şansının biraz yardım etmesi halinde alabileceği puanı alamadan dönmek durumunda kaldı. Buna rağmen oynanan futbol tatmin edici ve umut vericiydi.

Ancak ilk Fatih Terim dönemindeki 0-0'lık Chelsea deplasmanı ve bu maçtaki güzel futbol sonrasında girilen hava neticesinde Ali Sami Yen'deki 5-0'lık hezimet unutulmamalı ve yola bu bilinçle devam edilmeli. Ki Fatih Terim o dönemki halinden çok daha olgun. Takımın dengesini en iyi şekilde sağlayacaktır.
 
Kişisel performanslardan değerlendirilmesi gerekenlerin en başında Semih Kaya'nın soyadı gibi performansı geliyor. Gol pozisyonundaki hamlesi ve diğer bir-iki pozisyondaki hataları dışında müthiş bir performans sergiledi. Bu çocuğa kaç kere "helal olsun" dediğimi sayamadım. Dany ile iyi bir uyum sergiledi. Bir çok pozisyonda kendisini topun önünde siper etti, Selçuk ve Melo'nun orta sahada yaptığı hataları telafi etti. Çizgisini bozmaması halinde bir Galatasaray efsanesi olma yolunda ilerliyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise Burak Yılmaz var. Fizik gücüyle bir şeyler yapmaya çalışsa da ne yapmaya çalıştığı ne yazık ki anlaşılamıyor. Hamit veya Selçuk'un oyun zekasının dörtte biri kendisinde olsa dünyayı sallayabilecek bir potansiyeli var, ancak bu haliyle sahada amaçsızca koşturduğu izlenimi veriyor. Galatasaray ve üst düzey futbolda kalıcı olabilmesi için mentalitesini çok yukarıya taşıması gerekiyor. Doksan dakika sahada kalmasının tek nedeni Umut Bulut'un sakatlanması nedeniyle Elmander hamlesinin erkenden yapılmış olmasıdır.

Bunların dışında takımda fizik güç eksikliği göze batanlar Felipe Melo, Johan Elmander ve Hamit Altıntop. özellikle Melo'nun bu eksikliği zaman zaman oyundan kopup yatarak müdahaleler, topla üç rakibin arasına dalmak, zor pozsyonda elli metrelik paslar atmak gibi gereksiz hareketler yapmasına neden oluyor. Alternatifsiz olduğundan dolayı oynasa da kısa sürede toparlanmazsa, Terim takım içinde alternatifler arayacaktır.

Sol kanadın defansif zaafları geçen yıldan beri dillendirilse de Terim ısrarla Hakan Balta'ya güvenmiş ve bu bölgeye transfer yapmamıştı. Ancak bu maçta gün yüzüne çıktı ki hiç olmazsa üst düzey maçlarda bu bölgeye ekstra yardım gerektiren bir oyun planıyla sahaya çıkılmalı.
 
Sonuç olarak Galatasaray özlenen Şampiyonlar Ligi sahnesinde güçlü rakibi karşısında, yenilgiye rağmen, artıları ve eksileriyle umut veren bir performans sergileyerek ilk haftayı noktalamış oldu.

17 Eylül 2012 Pazartesi

Ortasahasız Fenerbahçe'nin Acizliği

Dün akşam Fenerbahçe-Mersin İdmanyurdu maçını izleyen herkes gördü ki, Fenerbahçe bu düzende oynadığı sürece tüm maçları zor geçer. Aykut Hocanın bazı şeyleri anlaması lazım. O, takımı bizden daha iyi biliyor, buna kuşku yok. Ama bazı hataları görmemek için müthiş bir futbol bilgisine sahip olmaya da gerek yok.

Mersin İdmanyurdu pas yapan, topu kendinde isteyen, yumuşak bir takım. Nurullah Hoca pas sakinliğini korumak için soğukkanlı ve tecrübeli oyuncular kullanıyor. Fenerbahçe de aynı mentaliteyi daha kaliteli oyuncularla oynamaya çalışıyor. Mersin İdmanyurdu'nda uyum sorunları varken, Fenerbahçe'nin düzeninde sistemsel hatalar var.

Fenerbahçe dün akşam da genelde olduğu gibi ORTASAHASIZ oynadı. Top Mersin'de iken 5-3-2, top Fenerbahçe'nin defans adamlarında iken 3-3-4 şeklinde dizildiler. Yobo, Bekir, Topal ve yerine giren Cristian topu ayaklarına her aldıklarında en yakın oyuncu, başında 2 adam olan Meireles'ti. Gökhan Gönül sağ açık bölgesinde beklerken, Hasan Ali Kaldırım sol açık bölgesinde top bekledi. Topuz ve Stoch, Kuyt ve Alex'e yakın, forvet pozisyonunda beklediler. Hal böyle olunca Fenerbahçe hiç pas yapamadı. Sürekli şişirdiler. Mersin İdmanyurdu üst düzey bir direnç göstermemesine rağmen çok rahat top kaptılar, paslaştılar. Çünkü Fenerbahçe'nin orta göbeğinde sadece Meireles vardı.

                           TOP MİY'DE                                                        TOP FENERBAHÇE'DE

                                 Volkan                                                                            Volkan

Gökhan          Bekir              Yobo        Hasan Ali                   Bekir                                        Yobo
                                Topal                                                                                 Topal

                                                                                                                        Meireles 
      Topuz               Meireles               Stoch                        Gökhan                                       Hasan Ali

                                 Alex
                                                                                                                                    Alex
                                 Kuyt                                                      Topuz            Kuyt                          Stoch

Fenerbahçe skor avantajı elinde değilken ne yapacağını bilmiyor. Topuz-Kuyt-Alex-Stoch markajda beklerken, Gökhan ve Hasan Ali de taç çizgisi kenarında bekliyorlar. Hareketlilik hiç yok. Böyle olunca defanstan topu alan Yobo, Bekir ve Topal (Cristian) pas verecek kimseyi bulamıyorlar. Pas oyunu oynuyorsanız yardımlaşmanız en üst seviyede olmalı. Pası veren oyuncu hemen boş alana yönelmeli yada hareketli olmalı. Futbolcular birbirne yakın oynamalı. En yakın adam Meireles, onun da başında 2 MİY ortasahası bekliyor. Nasıl pas verecek adam bulsunlar ki? ORTASAHASIZ oynuyor Fenerbahçe.


Şimdi diyeceksiniz ki bu kadronun ne farkı var geçen seneden? Çok fark var. Birincisi Topuz ve Gökhan birbirlerine yakın oynuyorlardı. Şimdi Topuz top Fenerbahçe'de iken forvette geziyor. Geçen sene Stoch daha hücumcu olduğu için, Topuz ortaya gelerek Cristian ve Emre'yle beraber orta alanı 3'lüyorlardı. Böylece pas trafiği kolaylaşıyordu. Gökhan'ın da önü açılıyordu. Bu sene çok farklı. Topuz çok ilerde ve kenara yakın. Böyle olunca Gökhan da istediği boşlukları bulamıyor.

Çözüm çok basit. İki seçeneği var Aykut Hocanın. Ya Alex'i kesip Barca stili 4-3-3 ile ortasahayı Topuz-Topal-Meireles hücum hattını Krasic-Kuyt-Sow yapıp tüm oyuncuları birbirine yakın oynatacak, yada Alex'le beraber 4-2-3-1'de top Fenerbahçe'de iken, geçen seneki gibi sağ kanat Topuz'u Meireles'e yakın oynatacak. Yani sağ iç ortasaha gibi.

Aykut Hoca, Barca benzeri pasa dayalı bir sistem geliştirme amacında. Bu yönde çalışma yapıyor. Ama size soruyorum, siz hiç Xavi ve Iniesta'yı, top Pique, Mascherano yada Busquets'te iken, forvet bölgesinde gezerken gördünüz mü?


Ufak bir parantez de Mersin İdmanyurdu'na açalım. Uyum sorunları var. Ama hücumsal anlamda ilerlediler. İyi pas yapan bir takım. Fenerbahçe'yi özellikle 2. yarıda bir süre ezdiler. Çok iyi olacaklar. Sezon sonunda ilk 10'da bitireceklerine inanıyorum.

Sonuç olarak dün akşamki düzenle oynadığı sürece, Fenerbahçe bu sene 2.'liği öpsün başına koysun. Avrupa'da da başarı hayal. Marsilya ve Trabzonspor maçları öncesinde çok büyük bir tehlike altında Fenerbahçe. Şunu unutmayın, futbolda herşey ortasahada başlar ve biter..

16 Eylül 2012 Pazar

Efsane "Alex De Souza"



Efsane nedir? Olağanüstü bir başarı elde etmiş kimse, kurum vb…TDK sözlük böyle açıklamış efsane sözcüğünü.

Aziz Yıldırım geçtiğimiz perşembe gecesi katıldığı Futbol Aktüel programında  Alex de Souza’ya efsane denilmemesi gerektiğini laf arasında söyledi. Arkasından da kendine de efsane sıfatının yakıştırılmaması gerektiğini ekledi.Basın tabii ki ilk söylediği “Alex efsane değil!” sözünü  manşetlere zaman kaybetmeden taşıdı.Peki Aziz Yıldırım öncelikle Alex ve sonra kendi için söylediği bu sözlerde haklı mı? Öncelikle Alex’in Fenerbahçe’de neler yaptığını kısaca bir gözden geçirelim.150’yi aşkın gol,150’ye yakın gol pası,Avrupa kupalarından en çok gol atan Fenerbahçeli futbolcu olma ünvanı,şampiyonlar ligindeki asist krallığı…Daha bir çok şey sıralayabiliriz ancak sadece bunlar bile olağanüstü başarı sınıfına sokabileceğimiz şeyler.Keza Aziz Yıldırım için başkanlığa seçildikten sonra yaptırdığı muhteşem tesisler,takımı ulaştırdığı ekonomik seviye,futbolda şampiyonlar ligi çeyrek finali,amatör branşların neredeyse tamamında kazanılan Avrupa ve dünya  çapındaki başarılar… Bunlar daha önceki başkanların başaramadığı şeyler bu söylediklerimiz.

Bence Alex de ,Aziz Yıldırım da “efsane” sıfatını şimdiden sonuna kadar hak etmiş,unutulmazlar arasına girmiş insanlar.Yukarıda sıraladığımız başarıların ışığında taraflı tarafsız herkesin de bunu böyle kabul etmesi gerekir.
Alex tarafından devam edecek olursak dün yoğurtçu parkında yaşananlar Fenerbahçe taraftarının olaya bakış açısını Alex’in büyüklüğünü sonuna kadar ortaya koyuyor.Türkiye’de kaç futbolcunun heykeli dikildi? Alex Türkiye’de bu gururu yabancı olarak yaşayan ilk futbolcu…Kendi doğduğu topraklardan binlerce kilometre uzakta heykelinin dikilmesi Alex ve ailesine ne büyük bir mutluluk vermiştir,sanırım bunu onlardan  başka kimse tam olarak açıklayamaz.Konuşma yaparken kelimelerin boğazına düğümlenmesi,eşinin ve kendinin döktüğü göz yaşları Alex’in duygularını bize anlatıyor. Tören sırasında Aykut Kocaman ve Alex’in birbirlerine sarılarak verdikleri görüntü ise son 1 aydır yaşanan Alex-Aykut Kocaman probleminin gerçek anlamda sona erdiğini dosta düşmana tam anlamıyla gösterdi. Heykelin yapılmasına vesile olan taraftarın bundaki payı çok ama çok büyük. Aykut Kocaman ise neden Fenerbahçelilerin bu kadar saygı duyduğu bir insan olduğunu,kendisinden beklenen büyüklüğü dün heykel açılışında verdiği görüntü ile herkese bir kez daha gösterdi.

Gelelim Alex’in Fenerbahçe’deki geleceğine.Öncelikle lige verilen aranın hem Alex hem de Aykut Kocaman’a çok iyi geldiğini söylemeliyim bu konuya girmeden önce.Aykut Hoca LigTV’de katıldığı programda düşüncülerini 3 saate aşkın bir süre konuşarak net olarak anlatma fırsatı buldu.İçini döktü rahatladı.Program boyunca sorulan her soruya çok tatmin edici cevaplar verdiğini söylemeliyim.Alex konusunda sorulan sorulara verdiği cevaplar ise olması gerektiği şekilde Alex’in performansına odaklanıyordu.Günümüz futbolunda özellikle Avrupa takımlarına bakıldığında ne kadar yetenekli olursa olsun her futbolcunun kabul edilebilir minimum koşu mesafesine ulaşması gerekiyor.Alex Aykut Kocaman yönetiminde geçen, önceki sezonlarda bu seviyeleri tutturdu ve Fenerbahçe’deki en verimli sezonlarını yaşadı.Ancak bu sezon hazırlık kampında yaptığı “Yaşım ilerledikçe oyun mantalitem daha çok gelişiyor ve çok fazla koşmam gerektiğini düşünmüyorum.” tarzı açıklamalar,Alex’in olaya bakış açısını ve Aykut Kocaman’ın neden Alex’i sezon başında A planında düşünmediğini açıklıyor bence.Geçtiğimiz sezonları da hatırlayacak olacak olursak benzer polemikler yine yaşanmış,Alex’in ilerleyen haftalarda performansını arttırmasıyla bu polemikler ortadan kalkmıştı.Alex hafta içinde 35 yaşına bastı.Bu sezon Fenerbahçe minimum 40-45 arası maç oynayacak.Alex’in bu maçların tamamında oynaması ve aynı performansı göstermesi pek olanak dahilinde değil.Ancak Alex göstereceği performansla yeniden Aykut Kocaman’ın A planında olabilir.Bunun için Alex’in artık 35 yaşında olduğunu fark etmesi,kendimi 18 yaşında gibi görüyorum,koşmama gerek yok tarzı açıklamaları bırakması gerekiyor.Zaman zaman yedek kalmaya,sonradan oyuna dahil olduğunda maksimum performans vermeye hazır olmalı Alex.Aykut Kocaman sezon başında Alex’ten maksimum yararlanmak için farklı yollar arıyoruz derken tam olarak da bunları anlatmak istiyordu belki de...Alex belli ki bunu tam olarak idrak edemedi,işin altında farklı şeyler aradı.Ama şu son yaşanan olaylar ve dün yoğurtçu parkında verilen görüntülerle Alex’in de Aykut Kocaman hakkındaki soru işaretlerini kafasından sildiğini düşünüyorum.Alex burada olduğum süre içinde elimden gelenin en iyisini yapacağıma söz veriyorum derken belki de bunu kastediyordu.

Alex bir efsane ve onun efsaneliğine en ufak bir zarar gelmemesi için taraftar elinden gelenin fazlasını yapıyor.Aykut Kocaman da açıklamaları ve yaptıklarıyla bu konuda üzerine düşen görevi tamamıyla yerine getirdi.Alex’in de tüm bu yapılanlar karşısında şapkasını önüne koyup düşünmesi,yaptıklarını sorgulaması, bundan sonraki davranışlarına,hareketlerine dikkat etmesi gerekiyor.Son olarak Aziz Yıldırım da bence artık Alex’in üzerine gitmeyi bırakmalı,bence Alex şu anki durumda verilen mesajı aldı.

Not:Yazıyı yazdıktan sonra Alex'in Brezilya'nın Globo gazetesine yaptığı yorumlar ilgimi çekti.Yazının sonunda Alex'in şu anki ruh hali ile ilgili yaptığım yorumları teyit eder nitelikte bir röportaj olmuş,konuyla ilgili kısımlarını virgülüne dokunmadan aşağıda bulabilirsiniz:

Spartak Moskova maçı kulübümün bu sezonki en önemli maçıydı. İlk maçta oynamadım ve ikinci maçta sonradan oyuna girdim. Şampiyonlar Ligi'ne gidemedik. Hayat normale dönüyor ama... Hoca tercihini yaptı. Yapacak bir şeyim yok.....Kariyerimin sonuna yaklaştım. Emekliliğe geçiş çok zor olacak. Bir anda eski futbolcu olacağım. Normal hayata uyum sağlamak çok zor olacak. Kafa karışıklığı olacak, uyumak, uyanmak ve eski futbolcu olmak. Benim için büyük bir şok olacak.....Heykelim dikildikten sonra ciddi bir şeyler hissettim ve bu hayatımda çok nadiren hissettiğim bir duyguydu. Kendimi çok özel hissetmiyorum, diğer oyunculardan farklı değilim. Türkiye'ye ilk geldiğim günden beri bana çok iyi davranılıyor. Aslında, henüz kesin olarak ayrılmış değilim. Fiş prizden çekilmedi yani.

2 Eylül 2012 Pazar

Bir Aykut Kocaman Yazısı


2 Temmuz 2011 sabahı Aykut Kocaman ve futbolcuları Samandıra’da yeni sezonu açmış,yüzler gülüyor, keyifler yerindeydi. 2 ay önce efsanevi bir şekilde 17’de 16 yaparak,tüm ezeli rakiplerini  eze eze yenerek kazanılan şampiyonluğun gururu devam ediyordu.Üstelik şampiyon kadroya çok değerli katkılar yapılmıştı. Emenike ve bir sezon önce 10 gol 9 asist yaparak lige damga vurmuş Sezer Öztürk kadroya katılarak, şampiyon kadro güçlendirilmişti.Şampiyonluktan dolayı direk şampiyonlar ligi bileti cepte, 2. Torba hesapları yapılıyor,takımda tek eksik bölge olarak görülen orta sahaya takviye yapılmak isteniyor,direk devler ligine katılınacağı için çok önemli isimlerle görüşülüyordu. Gökhan İnler kendi kişisel sitesinde Fenerbahçe’yle görüştüğünü doğruluyor,herkes orta saha transferine odaklanmış,eksiksiz ve çok güçlü bir kadroyla şampiyonlar ligini bekliyordu. Aykut Kocaman ilk sezonunda takımı şampiyon yapmış,hayallerdeki futbol takımına ulaşmaya şampiyonlar liginin de etkisiyle çok az kalmıştı.


Ancak 24 saat içinde her şey değişti.O kara gün Aykut Kocaman ve takımına çok büyük bir darbe vurdu.İlerleyen süreçte Fenerbahçe direk 11 oynayan Lugano,Santos,Niang gibi değerlerini kaybetti.Şu anda Spartak Moskova’nın 30 m. Euro gibi bir değer biçtiği Emenike takımdan hiç oynamadan ayrıldı.Sezer Öztürk’ten soruşturmanın psikolojik darbesi ve verilen cezalarla uzun süre yararlanılamadı. Gökhan İnler bir süre sonra Fenerbahçe’den haber gelmeyince Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak Napoli’ye transfer oldu ve çeyrek finalin kapısından dönen takımına 2 gol 2 asistle katkıda bulundu.


Bu süreç bir teknik direktör için gerçekten çok zordu.İlk 11’de düşündüğünüz 5-6 futbolcunun bir anda takımdan ayrılması,elden giden şampiyonlar ligi hakkı,kalan futbolcuların düştüğü psikolojik durum,her gün gazetelerde boy boy çıkan ardı arkası kesilmeyen yalan haberler ortamı tamamen değiştirmişti.Bu durumda herhangi  bir teknik direktör normal olarak başka bir takım bulup futbolcular gibi sözleşme feshinin yollarını arayabilir ya da etliye sütlüye karışmadan gelişmeleri bekleyebilirdi.Ama Aykut Hoca öyle yapmadı.Herkesin abandone olduğu,yöneticilerin açıklama yapmaktan çekindiği o dönemde açıklamaları ve duruşuyla camiaya büyük güç verdi. Dünyası yıkılmış taraftar aradığı,beklediği o liderlik duruşunu ilk Aykut Kocaman’da gördü.
Devam eden süreçte futbola dönersek Fenerbahçe çok zayıflamış kadrosuyla lige girdi. Niang’lı Emenike’li forvet hattında artık Bienvenu oynuyordu.Lugano,Santos artık yoktu.Orta sahaya istenen takviye yapılamamıştı. Aykut Hoca giden oyuncuları dert etmeden görevine devam etti.Hergün başka bir söylenti,özellikle maç günleri gelen huzursuz edici haberler sezon boyu sürdü.Ancak Aykut Hoca ve takımı bunları da bir şekilde bertaraf ederek,sezonu Galatasaray’ın arkasında yarım puanla ikinci bitirdi.Aykut Hoca’ya yarım puanla kaçan şampiyonluğa  rağmen acımasız basınımız çok sert eleştiriler getirmeye başladı.Farklı düşünenler olabilir ama bana göre geçen sezon alınan bu ikincilik 2010-11 sezonunda alınan şampiyonluktan çok daha değerliydi.Kadro olarak çok geriye düşmüş takımı sezon boyu tüm futbol dışı olaylara rağmen, son saniyeye kadar yarışın içinde tutup ikinci olmak büyük başarıydı.


Bazılarımız yukarıdaki süreci hiç yaşanmamış gibi kabul ettiği,Aykut Kocaman’ı 3 Temmuz’u hesaba katmadan çok sert eleştirdiği için detaylı bir özet geçme gereği duydum.2 sezonluk Aykut Kocaman döneminde Fenerbahçe 1 şampiyonluk,1 Türkiye Kupası,1’de çok değerli ikincilik kazandı.Avrupa performansına gelince takımın başına ilk geldiğinde yaşanan PAOK,Young Boys maçlarıyla gelen erken elenme ve bu sezon Spartak Moskova maçlarıyla elden kayan şampiyonlar ligi bileti var.Takım UEFA Avrupa ligi ile Avrupa macerasına devam edecek.

Her teknik direktör eleştirilir.Aykut Kocaman’da zaman zaman ciddi hatalar yapıyor.Tabii ki eleştirilecek. Ama bunun bir sınırı olmalı.Ülkemizde özellikle büyük takımları çalıştıran teknik direktörler için bunun sınırını çizemiyoruz.Birini eleştirmeye başladığımız zaman duramıyoruz .Basının da pohpohlamasıyla,o kişinin geçmişte yaptıklarını,genel performansını bir kalemde unutarak tüm günahı teknik direktöre yüklüyoruz.
Aykut Kocaman çağımızın futbol dinamiklerini çok yakından takip eden,istatistiki verilere çok önem veren bir teknik direktör.Formayı her zaman hak edene vermeye çalışıyor.Sportif direktörlük görevini de birlikte yürüttüğü için transferler O’nun oluru olmadan yapılamıyor.Geçmiş dönemlerle karşılaştırdığımız zaman özellikle yabancı transferinde Fenerbahçe Aykut Kocaman döneminde yapılan transferlerden çok yüksek verim aldı.Santos,Cristian,Niang,Stoch,Yobo,Sow Aykut Kocaman’ın özellikle istediği ve Fenerbahçe’ye kazandırdığı oyuncular.

Yazının genelinde Aykut Hoca konusunda olumsuz bir şey yazmadım.Yukarıda belirttiğim gibi zaman zaman hataları olmuyor mu, oluyor.Ancak Aykut Hoca hatalarında körü körüne ısrar etmeyen ve bunları geç olsa da bir şekilde düzeltmeye çalışan yeni şeyler deneyen biri.


Misal ilk Spartak Moskova maçındaki aşırı defansif oyun çok eleştirildi,keza ben de eleştirdim. Temkinli çıkmayı anladık ama Spartak Moskova ilk yarı kendini belli etmişken 2. Yarı başında yapılacak bir Topal-Krasic değişikliği ile işi bitirebilirdik.Ama hoca hesabı 2 maça göre yaptığından değişiklik yapmadı ve gollleri yedik mağlup olduk.Bence Aykut Kocaman’ın en büyük hatası oyun içinde taktik ve oyuncu değişikliklerinde geç kalması şu anda göze çarpan.Keza son maçlardaki Topal-Selçuk ısrarı bazı maçlarda idare etmesine rağmen Fenerbahçe’ye pozitif futbol oynatacak,Fenerbahçe’yi ileri götürecek bir orta saha kurgusu değil.Hoca bu yanlışlarından ilerleyen haftalarda ve Avrupa Ligi’nde vazgeçecektir diye umuyorum.

Peki geçmiş dönemlerde Fenerbahçe teknik direktörlerinde nasıl yanlışları eleştiriyorduk.Denizli ve Zico Aykut Hoca’da da eleştirdiğimiz şekilde 70’den önce asla değişiklik yapmıyordu.Hatta oyuncu değişikliği konusunda Aykut Hoca onların önünde bile diyebiliriz.Daum asla yeni bir şablon denemiyordu.Kemikleşmiş 11’i kupa maçlarında bile değiştirmiyordu.Aragones ve Zico’da Aykut Hoca’nın Topal-Selçuk ısrarı gibi gibi uzun dönem Maldonado-Selçuk,Josico-Selçuk ikilileriyle oynamayı denedi olmadı ve vazgeçildi bundan.

İşin özeti her teknik direktör benzer hatalar yapılıyor ve yaptığı hatalar için eleştiriyor.Aykut Kocaman’da her teknik direktörün yaptığı hataları yapıyor genel olarak.Yalnız Aykut Hoca’yı diğerlerinden ayıran özellik olarak derbilerde ve Avrupa maçlarında önce rakibi düşünen,takımı defansif oynatan oyun felsefesi olarak söylenebilir.Bunu geçen sene daha sık gördük.Geçen sene detaylarıyla bahsettiğimiz gibi özel bir seneydi.Kadro darlığı yüzünden Aykut Hoca elindeki kadroya güvenemedi de mi böyle oynadı diye bir düşünce geliştirilebilir.Çünkü 2010-11 sezonunda tüm ezeli rakipleri eze eze yenerken kimse böyle bir eleştiri getirmemişti Aykut Hoca’ya..Bu sene de takım yeni olduğundan ilk Spartak Moskova maçındaki defansif oyunu bir yere kadar anlayabiliyorum.Ama bunun karakteristik bir oyun felsefesine dönüşmemesi gerekiyor.UEFA Avrupa liginde benzer zorluk derecesindeki maçlara çokça çıkacağımız için bunun genel bir felsefe olup olmadığını bu maçlarda daha iyi süzebileceğiz.İlk tur maçlarından sonra genel bir değerlendirme daha yaparız.Tablonun netleşeceğini düşünüyorum.


Genel olarak toparlayacak olursak son sözüm Aykut Hoca’ya tüm yazdıklarımın ışığında Fenerbahçelilerinin sahip çıkması yönünde.Aykut Hoca ile taraftarın,Aykut Hoca ile yönetimin arasına nifak sokmaya çalışıp Fenerbahçe’ye zarar vermeye çalışan bir kesim var.Alex tartışmalarının bu kadar uzatılması da bilinçli yapılıyor ve yine belli bir kesimin ekmeğine yağ sürüyor.Her sezon başı benzer sıkıntılar yaşanıyor eleme maçı oynanan sezonlarda.Fenerbahçe’nin Avrupa’dan elenmesinin tek sebebi olarak Aykut Kocaman’ı görmek de doğru değil.Yapılmayan orta saha transferi,gereksiz Alex tartışması v.s. pek çok nedeni var şampiyonlar ligine kalamayışın.Ön elemeler Türk futbolunun kanayan yarası haline geldi ayrı bir yazıda incelemek en doğrusu belki de…

UEFA Avrupa Ligi Aykut Kocaman için Avrupa’da kendini kanıtlaması için büyük bir fırsat.Grup şeklinde oynanan Süper Final’de takım mükemmel performans gösterdi geçen sene.Aykut Kocamanlı Fenerbahçe bu sene ilk defa Avrupa’da grup mücadelesi verecek. İyi bir orta saha transferi ve sağlanacak birliktelikle 2 Temmuz 2011’deki rüzgarı ve ortamı yeniden yakalamak mümkün.Ama bu dönemde medyanın gazına gelip Sow olayı,Alex olayı gibi tartışmalara Fenerbahçelilerinin çanak tutmaması Aykut Kocaman’ın arkasında durması gerekiyor.

NOT: Yazıyı yazdıktan sonra Sivas maçı oynandı ve Aykut Hoca yine Topal-Selçuk iklisiyle başladı maça.Maç boyu 1-2 atak dışında Fenerbahçe yine üretkenlikten uzaktı.Selçuk’ta herkesin göremediği ama yalnız Aykut Hoca’nın gördüğü bir şeyler var sanırım.Futbol basit bir oyun.Topal-Selçuk aynı tip oyuncular, şu performanslara ve genel oyuncu yeteneklerine göre Selçuk ancak Topal’ın yedeği olur.Bu maçta Topal-Selçuk’u birlikte son kez izlediğimizi umarak yazıyı bitirelim.