Aslında arka arkaya gelen hayal
kırıklıklarından sonra pek bir şey yazasım gelmiyor ama dünkü maç sonrası kısa
olsa da yazmak gerek…
Marsilya maçından sonraki yazımda
takımdaki öz güven probleminin üzerinde durmuştuk. Marsilya maçının üzerinden 3
gün geçti ve geçen süre içerisinde takımın psikolojisinin daha da gerilere
gittiğini gördük. Son dakika da yenen gol takımı çok etkilemiş. Futbolda moral,
psikolojik motivasyon çok ama çok önemli bir unsur. O olmadan maalesef hiçbir
şey olmuyor. Marsilya galibiyetiyle tavan yapacak takım morali son dakikalarda
yenen gollerle bir anda dibi gördü.
Böyle durumlarda özellikle
liderlerin öne çıkıp takımı toparlaması gerekiyor. Özellikle en başta teknik direktöre, takım kaptanına ve takımdaki
lider vasıflı tecrübeli futbolculara büyük iş düşüyor. Fenerbahçe’de sezon
başından beri, sorunu çözmesi, takımı toparlaması gereken bu kişiler medyanın
da yoğun çabaları sonucu(?) bizzat sorunun kaynağı oldular maalesef.
İlk olarak kaptan penceresinden
bakacak olursak, Alex son 2 haftadır kendini bu tartışmaların uzağında tutmayı,
kendinden beklenen kaptanlık misyonunu bu sezon nihayet göstermeye başladı.
Sezon başından beri çok
tartışılan teknik direktör tarafına ise sanırım daha uzun bir paragraf açmamız
gerekecek. Aykut Kocaman’ın verdiği taktiksel kararları, oyuncu değişikliklerini
sezon başından beri minimum seviye de eleştirmeye gayret ettim. Taktik, oyuncu
tercihi tamamen hocayı ilgilendiren kısmı bence işin. Sonuçta takımla yatıp
kalkan, Fenerbahçe’nin başarısı için her şeyini veren bir insanı bu konular
nedeniyle zalimce, seviyesizce eleştirmek, tribünde organize tezahüratlara
kadar işi götürmek hiç ama hiç doğru değil. Bu tarz kontrolsüz hareketler
Fenerbahçe’ye ve değerlerine zarar verir. Fenerbahçe’nin başarısız olmasını
bekleyenlerin istediği ortam da tam olarak budur zaten.
Benim Aykut Kocaman’ı
eleştireceğim yer, işin psikolojik tarafı ve takıma liderlik açısından gereken
katkıyı bu sene yapamaması konusu olacak. Takımda motivasyonu, öz güveni bir an
önce sağlaması gerekiyor hocanın. Bu sene bu konuda yetersiz kalıyor bence hoca…
Geçen sene her konuşmasıyla taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan, tüm
futbolcuların ve camianın dimdik durmasını sağlayan hocayı görmüyorum bu sene
kenarda… Maç öncesi ve sonrası çok güzel
tespitler yapıyor hoca, güzel yorumlarda bulunuyor. Tabii ki böyle analizleri
de görmemiz lazım. Ama teknik direktörü, yorumcudan ayıran
takıma ve camiaya verdiği güven, konuşmalardaki dik duruştur. Aykut Hoca arka
arkaya gelen beklenmedik sonuçlar nedeniyle rahat değil ve bu her
halinden belli. Halbuki ona çok destek veren sürekli arkasında duran ve bunu
böyle devam edeceğini her hareketiyle gösteren bir yönetim var. Aykut Hoca
rahat olmalı, kendini sürekli olumsuzluklarla negatif düşüncelerle yıpratmamalı…
Bu kadro Avrupa’da ve Türkiye’de büyük başarılara imza atacak bir potansiyele
sahip.
Son olarak dünkü maç üzerine bir
iki şey söyleyecek olursak, ikinci yarı Trabzon’un kaçırdığı pozisyonlara
bakacak olursak sanırım mağlup olmadığımıza sevinmeliyiz. Olcan biraz daha
dikkatli, formda olsa kabus olabilirdi dün gece.
Bu arada dün Hasan Yener ve
Nevzat Şakar’ın maç sonu yaptığı açıklamalarda da gördüğümüz gibi saha içinde
Trabzonlu yöneticilere, saha içinde Trabzonlu futbolculara hiçbir aşırı tepki
olmadı. Saha içinde futbolcuların nerdeyse sarı kartsız aşırıya kaçmayan
mücadelesi de takdiri hak ediyor. Son 2 yıldır Fenerbahçe ve Trabzon arasındaki
ipler çok ama çok gerildi. Ben dünkü “kadın ve çocuk” etkisiyle başlayan
dostane havanın devam etmesini gönülden diliyorum. Hiç istemediğimiz şeyler
yaşadık son 2 yıldır ve geçmişi geri getiremeyiz, ama gelecek elimizde… Şike
süreci üzerinden başlayan tartışmalar hem gergin ortamın devam etmesine neden
oluyor, hem de her iki takıma zarar veriyor. Ben şahsım adına kadın taraftarlar
önünde oynanan maçın bir milat olmasını ve bunun böyle devam etmesini diliyorum.
(Kısa dedik yine normal
standartlarda bir yazı olduJ)
Twitter: https://twitter.com/cihanbaykal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder