25 Eylül 2012 Salı

Psikoloji

Aslında arka arkaya gelen hayal kırıklıklarından sonra pek bir şey yazasım gelmiyor ama dünkü maç sonrası kısa olsa da yazmak gerek…
Marsilya maçından sonraki yazımda takımdaki öz güven probleminin üzerinde durmuştuk. Marsilya maçının üzerinden 3 gün geçti ve geçen süre içerisinde takımın psikolojisinin daha da gerilere gittiğini gördük. Son dakika da yenen gol takımı çok etkilemiş. Futbolda moral, psikolojik motivasyon çok ama çok önemli bir unsur. O olmadan maalesef hiçbir şey olmuyor. Marsilya galibiyetiyle tavan yapacak takım morali son dakikalarda yenen gollerle bir anda dibi gördü.
Böyle durumlarda özellikle liderlerin öne çıkıp takımı toparlaması gerekiyor. Özellikle en başta  teknik direktöre, takım kaptanına ve takımdaki lider vasıflı tecrübeli futbolculara büyük iş düşüyor. Fenerbahçe’de sezon başından beri, sorunu çözmesi, takımı toparlaması gereken bu kişiler medyanın da yoğun çabaları sonucu(?) bizzat sorunun kaynağı oldular maalesef. 

İlk olarak kaptan penceresinden bakacak olursak, Alex son 2 haftadır kendini bu tartışmaların uzağında tutmayı, kendinden beklenen kaptanlık misyonunu bu sezon nihayet göstermeye başladı.
Sezon başından beri çok tartışılan teknik direktör tarafına ise sanırım daha uzun bir paragraf açmamız gerekecek. Aykut Kocaman’ın verdiği taktiksel kararları, oyuncu değişikliklerini sezon başından beri minimum seviye de eleştirmeye gayret ettim. Taktik, oyuncu tercihi tamamen hocayı ilgilendiren kısmı bence işin. Sonuçta takımla yatıp kalkan, Fenerbahçe’nin başarısı için her şeyini veren bir insanı bu konular nedeniyle zalimce, seviyesizce eleştirmek, tribünde organize tezahüratlara kadar işi götürmek hiç ama hiç doğru değil. Bu tarz kontrolsüz hareketler Fenerbahçe’ye ve değerlerine zarar verir. Fenerbahçe’nin başarısız olmasını bekleyenlerin istediği ortam da tam olarak budur zaten.

Benim Aykut Kocaman’ı eleştireceğim yer, işin psikolojik tarafı ve takıma liderlik açısından gereken katkıyı bu sene yapamaması konusu olacak. Takımda motivasyonu, öz güveni bir an önce sağlaması gerekiyor hocanın. Bu sene bu konuda yetersiz kalıyor bence hoca… Geçen sene her konuşmasıyla taraflı tarafsız herkesin saygısını kazanan, tüm futbolcuların ve camianın dimdik durmasını sağlayan hocayı görmüyorum bu sene kenarda…  Maç öncesi ve sonrası çok güzel tespitler yapıyor hoca, güzel yorumlarda bulunuyor. Tabii ki böyle analizleri de görmemiz lazım. Ama teknik direktörü, yorumcudan ayıran takıma ve camiaya verdiği güven, konuşmalardaki dik duruştur. Aykut Hoca arka arkaya gelen beklenmedik sonuçlar nedeniyle rahat değil ve bu her halinden belli. Halbuki ona çok destek veren sürekli arkasında duran ve bunu böyle devam edeceğini her hareketiyle gösteren bir yönetim var. Aykut Hoca rahat olmalı, kendini sürekli olumsuzluklarla negatif düşüncelerle yıpratmamalı… Bu kadro Avrupa’da ve Türkiye’de büyük başarılara imza atacak bir potansiyele sahip.
Son olarak dünkü maç üzerine bir iki şey söyleyecek olursak, ikinci yarı Trabzon’un kaçırdığı pozisyonlara bakacak olursak sanırım mağlup olmadığımıza sevinmeliyiz. Olcan biraz daha dikkatli, formda olsa kabus olabilirdi dün gece.

Bu arada dün Hasan Yener ve Nevzat Şakar’ın maç sonu yaptığı açıklamalarda da gördüğümüz gibi saha içinde Trabzonlu yöneticilere, saha içinde Trabzonlu futbolculara hiçbir aşırı tepki olmadı. Saha içinde futbolcuların nerdeyse sarı kartsız aşırıya kaçmayan mücadelesi de takdiri hak ediyor. Son 2 yıldır Fenerbahçe ve Trabzon arasındaki ipler çok ama çok gerildi. Ben dünkü “kadın ve çocuk” etkisiyle başlayan dostane havanın devam etmesini gönülden diliyorum. Hiç istemediğimiz şeyler yaşadık son 2 yıldır ve geçmişi geri getiremeyiz, ama gelecek elimizde… Şike süreci üzerinden başlayan tartışmalar hem gergin ortamın devam etmesine neden oluyor, hem de her iki takıma zarar veriyor. Ben şahsım adına kadın taraftarlar önünde oynanan maçın bir milat olmasını ve bunun böyle devam etmesini diliyorum.
(Kısa dedik yine normal standartlarda bir yazı olduJ)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder