20 Eylül 2012 Perşembe

Analiz: Manchester United vs Galatasaray

 
 
Maç öncesinde Galatasaray taraftarları arasında karışık duygular hakimdi. Çünkü Şampiyonlar Ligi, en son 2003-2004 sezonunda görülmüştü. 3. Fatih Terim dönemine kadar geçen kabus gibi sezonların ardından gelen şampiyonlukla, bütün Galatasaraylıların hasretle beklediği gün gelmiş, "maksadı İngilizler gibi toplu halde oynayıp Türk olmayan takımları yenmek" olan camia, yeniden futbolun zirvesindekilerin arenası Şampiyonlar Ligi'ndeki yerini almıştı.

Rakip Manchester United, stad da Old Trafford olunca, her ne kadar rakibin gücü göz korkutsa da, ister istemez herkesin aklına 1993'teki 3-3'lük maç ve takımın o dönem için mucize sayılabilecek performansı geliyor; umutlar yüksek tutuluyordu. ne de olsa Galatasaray adının olduğu her yerde umut vardı.
Fatih Terim maç öncesi demeçlerinde, futbol kimliğine uygun olarak, futbolcularına "çatır çatır" mücadele edip oyunlarını oynamaları talimatını verdiğini belirtiyor, umutları daha da yükseltiyordu.

Maçın başlamasıyla birlikte takım gerçekten de defansa çekilip kontraatak futbolu oynamak yerine, önde basıp baskılı bir futbol oynamaya çalışacağının sinyallerini verdi. İlk dakikalarda Umut Bulut'un, tıpkı Fenerbahçe ile oynanan süper kupa finalinde yapmış olduğu gibi, rakip ceza sahasında top kapmak üzereyken düşürülmesi takımın ofansif mentalitesinin bir göstergesiydi. Ne yazık ki maçın hakemi Wolfgang Stark'ın bu pozisyonu es geçmesi de kendisinin vereceği hatalı kararların bir göstergesi oluyordu.

Tomas Ujfalusi'nin sakatlığı sonrası ayyuka çıkan defansif zaaflar yüzünden Terim böylesi bir taktiği seçmişti. Uyum sorunu yaşayan defansın zaaflarının ortaya çıkmasını engellemek adına, nispeten daha uyumlu olan hücum bölgesinde topu tutarak Old Trafford deplasmanında şansını yükseltmeyi hedeflemişti.

Ancak, yayıncı kuruluşun yorumcusu Reha Kapsal'ın da defalarca belirttiği gibi, "rakip Manchester United" olunca, ne kadar önde basılsa da rakibin tamamen durdurulması çok zordu. Görevin zorluğu ile defansın rakibe ısrarla basma çabaları sonucu erken bir gol yendi. Gol pozisyonu incelendiğinde defans yapan oyuncuların, ikiye bir yapan oyuncuları takip etmek yerine hamleler ve yatarak müdahalelerle rakibi durdurmaya çalıştığı görülebilir. Bu defans anlayışı gol pozisyonu için "heyecan" ve "hata" olarak düşünülse de maç boyunca defansif tercihlerin aynı şekilde yapılması bunun da Fatih Terim tarafından verilmiş bir taktik olabileceğini gösterdi.

Yenen gol her ne kadar moralleri bozsa da, maçın gidişatı açısından golün bir çok olumlu etkisi oldu. İlk olarak Fernando Muslera'nın Micheal Carrick'le karşı karşıyayken yapmış olduğu hareket sonucu Carrick kendini yere bıraksa Muslera kırmızı kart görecek ve penaltı golü ile maç o noktada bitecekti. Ancak Carrick fair play ödülüne layık bir hareketle bir adamlık dersi vererek, kendisine yapılan faule rağmen ayakta kalarak golü attı. Ne yazık ki bizim takımlarımızda bu mentalitede oyunculara pek rastlanamıyor.

Golün ikinci olumlu yanı ise rakibin öne geçme psikolojisiyle hücumu daha az düşünmesine yol açmasıydı. Bu sayede Galatasaray'ın, layıkıyla beceremediği defans oyunu yerine daha ofansif bir futbol oynamasına yol açılmış oldu.

Maç içerisinde Selçuk İnan alması gereken inisiyatifi alamadı. İyi mücadele etti ama oyunu açacak kilit ara paslarını gönderemedi. Bunda rakibin sahayı çok iyi parselleyip boş alan bırakmaması bir numaralı etkendi. Buna rağmen Galatasaray bir duran top, bir kanat organizasyonu, bir de kontraatak olmak üzere üç kritik gol pozisyonuna girdi ve bu pozisyonlarda direkler David de Gea'nın kalesini korumasına yardımcı oldu.

Hakan Balta'nın kanadı otobana dönmüş olmasına rağmen bu kanattan etkili ortaların gelmemesi ve Burak Yılmaz'ın çok gereksiz bir hareketle neden olduğu penaltıyı inanılmaz bir soğukkanlılıkla kurtaran Fernando Muslera, Galatasaray'ın son dakikaya kadar oyunun içinde kalmasını sağladı.

Bol göllü sona erebilecek maç, karşılıklı kaçırılan pozisyonlar ve hakem Wolfgang Stark'ın her iki takım lehine vermediği kararlarla 1-0 sona erdi. Galatasaray şansının biraz yardım etmesi halinde alabileceği puanı alamadan dönmek durumunda kaldı. Buna rağmen oynanan futbol tatmin edici ve umut vericiydi.

Ancak ilk Fatih Terim dönemindeki 0-0'lık Chelsea deplasmanı ve bu maçtaki güzel futbol sonrasında girilen hava neticesinde Ali Sami Yen'deki 5-0'lık hezimet unutulmamalı ve yola bu bilinçle devam edilmeli. Ki Fatih Terim o dönemki halinden çok daha olgun. Takımın dengesini en iyi şekilde sağlayacaktır.
 
Kişisel performanslardan değerlendirilmesi gerekenlerin en başında Semih Kaya'nın soyadı gibi performansı geliyor. Gol pozisyonundaki hamlesi ve diğer bir-iki pozisyondaki hataları dışında müthiş bir performans sergiledi. Bu çocuğa kaç kere "helal olsun" dediğimi sayamadım. Dany ile iyi bir uyum sergiledi. Bir çok pozisyonda kendisini topun önünde siper etti, Selçuk ve Melo'nun orta sahada yaptığı hataları telafi etti. Çizgisini bozmaması halinde bir Galatasaray efsanesi olma yolunda ilerliyor.

Madalyonun diğer yüzünde ise Burak Yılmaz var. Fizik gücüyle bir şeyler yapmaya çalışsa da ne yapmaya çalıştığı ne yazık ki anlaşılamıyor. Hamit veya Selçuk'un oyun zekasının dörtte biri kendisinde olsa dünyayı sallayabilecek bir potansiyeli var, ancak bu haliyle sahada amaçsızca koşturduğu izlenimi veriyor. Galatasaray ve üst düzey futbolda kalıcı olabilmesi için mentalitesini çok yukarıya taşıması gerekiyor. Doksan dakika sahada kalmasının tek nedeni Umut Bulut'un sakatlanması nedeniyle Elmander hamlesinin erkenden yapılmış olmasıdır.

Bunların dışında takımda fizik güç eksikliği göze batanlar Felipe Melo, Johan Elmander ve Hamit Altıntop. özellikle Melo'nun bu eksikliği zaman zaman oyundan kopup yatarak müdahaleler, topla üç rakibin arasına dalmak, zor pozsyonda elli metrelik paslar atmak gibi gereksiz hareketler yapmasına neden oluyor. Alternatifsiz olduğundan dolayı oynasa da kısa sürede toparlanmazsa, Terim takım içinde alternatifler arayacaktır.

Sol kanadın defansif zaafları geçen yıldan beri dillendirilse de Terim ısrarla Hakan Balta'ya güvenmiş ve bu bölgeye transfer yapmamıştı. Ancak bu maçta gün yüzüne çıktı ki hiç olmazsa üst düzey maçlarda bu bölgeye ekstra yardım gerektiren bir oyun planıyla sahaya çıkılmalı.
 
Sonuç olarak Galatasaray özlenen Şampiyonlar Ligi sahnesinde güçlü rakibi karşısında, yenilgiye rağmen, artıları ve eksileriyle umut veren bir performans sergileyerek ilk haftayı noktalamış oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder