10 Ekim 2012 Çarşamba

Fenerbahçe'nin Şampiyonluk Yolu Tarifi



Volkan Demirel



 Gökhan Gönül                     Joseph Yobo                  Egemen Korkmaz                Hasan Ali Kaldırım



 Mehmet Topal


Cristian Baroni                                         Raul Meireles



Milos Krasic                                                                                              Dirk Kuyt

Moussa Sow



Sahadaki olay bu kadar basit. Sezon başından beri sürekli söylüyorum. Mehmet Topuz orta üçlü dışında HİÇBİR YERDE OYNAMAZ. Kanatlarda FORVETİN YANINDA BEKLEYİP, beklerin önünü tıkamaktan başka bir şey yapamıyor. Son maçlardaki formun ana sebebi SEZON BAŞINDAN BERİ ÇİZDİĞİM BU TAKTİK DİZİLİŞTİR. Krasic yerine Caner'in yada Stoch'un oynaması tercih meselesi. Rakibe göre değerlendirilir. Ama eninde sonunda Krasic sahada olacak.

Tek yapılması gereken takımı konsantre etmek. Motive etmek. Uğruna savaşılacak hedefler belirlemek. Soyunma odasındaki ruhu yakalamak.

Şampiyonluk yarışı asıl şimdi, milli maç arası sonrası başlıyor. Galatasaray artık yalnız değil.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Bir Haftada Ne Değişti?

Geçen hafta bugün Fenerbahçe için  neler konuşuyorduk? Hemen hatırlatalım. “Aykut Kocaman ne zaman gidecek? Alex takım gol yiyince güldü.  Takımda kondisyon eksikliği var. Bu takıma forvet lazım,Almanya’da bizi dağıtırlar.. v.s.”  Peki son bir hafta  nasıl geçti. Fenerbahçe’ye bir müdahale gerekiyordu. Ligde 6 maçta 2 galibiyet almış takım için bir operasyon kaçınılmazdı. Yönetim bu operasyonu Alex’i kadro dışı bırakıp, bazı oyunculara para cezası vererek yaptı. Takımın kendine gelmesi için illa Alex’le yolların ayrılması mı gerekiyordu peki. Ben bu soruya olumlu yanıt veremeyeceğim. Alex de Souza gibi değerlere sahip çıkılması onun gibi değerlerin hak ettiği şekilde uğurlanması gerektiğini düşünüyorum.

Dün akşam Fenerbahçe on birinde geçen hafta Kasımpaşa maçının ikinci yarısında oynayan kadrodan sadece bir  oyuncu farklıydı. Geçen haftaki oyunla bu haftaki oyun arasındaki fark “bir” oyuncuya bağlanabilir mi? “Evet sadece Mehmet Topuz’un olmaması Fenerbahçe’yi şahlandırdı” dersek, bir takım oyunu olan futbolun dinamiklerini hiçe saymış oluruz. Her ne kadar Alex’in gidişine üzülsek, bu şekilde bir operasyonu onaylamasak da hafta başında yaşananların Fenerbahçe’de bazı şeylerin olumlu yönde değişmesine ciddi katkıda bulunduğunu söylemeliyiz. Futbolcular kaytarmadan antrenörlerini paravan gibi kullanmaktan vazgeçip, üzerlerine düşeni gerektiği gibi yapınca Fenerbahçe’de çok şey değişti. Üzerine Mönchengladbach maçının ilk yarısında atılan harika goller de takımdaki öz güven eksikliğini giderince takım psikolojisi üst seviyeye çıktı.
Bu takımın gerçekten çok iyi oyunculardan kurulu olduğunu, psikolojisi ve takım içi huzuru gerektiği gibi olursa neler başarabileceğini önceki yazılarımızda söylemiştik. Perşembe günü ve dün akşam bu takım bizlere neler yapabileceğini gösterdi. Takımda fizik güç eksikliği olmadığı 4 günde aynı on birlerle çıkılıp, yüksek mücadele gösterilen maçlarla kanıtlanmış oldu. Kuyt ve Sow bu takımda forvete ihtiyaç olmadığını oynadıkları futbol ve attıkları gollerle herkese gösterdiler. 
Moussa Sow’a ayrı bir paragraf açmak istiyorum. Geçen sene GS maçında attığı rövaşata golünden sonra kariyerinde kaç tane böyle gol atacağı sorulmuş, bu gole burun kıvrılmıştı spor basınımız tarafından…  Ben de yakın çevreme Sow’un Lille’de de oynarken bunları hep denediğini, bu golün tesadüf olmadığını anlatmaya çalıştım. O gün çevremi bu konuda ikna etmek kolay olmamıştı ama sanırım bu akşam attığı golü izledikten sonra ne demek istediğim biraz daha iyi anlaşılmıştır. Böyle golleri ancak deneyen, arayan futbolcular atar. Ümit Karan, İlhan Mansız böyle futbolculara örnek gösterilebilir. Onların da bu tarz çok klas gollerini futbolseverler hatırlayacaktır. Moussa Sow inşallah sağlıklı bir şekilde Fenerbahçe’de oynamaya devam eder de biz de  bu tarz gollerin niceleri izleme fırsatı buluruz.
Fenerbahçe’nin elinde gerçekten çok alternatifli ve derin bir kadro var. Yazının ortasında da dile getirdiğim gibi bu kadro büyük başarılara imza atabilecek potansiyele sahip. Büyük başarılar ancak birliktelik ve sabırla kazanılır. Birliktelik futbolcu yuhlayarak, takım yenilsin de Aykut Kocaman gitsin diyerek sağlanmaz. Artı böyle taraftarlık da olmaz.
Fenerbahçe’nin başında kupalar kazanmış, 3 Temmuz sürecinden camiayı başı dik olarak çıkarmış bir teknik direktör  var. Aykut Kocaman sabredilmeyi, arkasında durulmayı sonuna kadar hak eden, gecesini, gündüzünü Fenerbahçe için harcayan bir insan… Fenerbahçe camiası, Fenerbahçe taraftarı  gerekli sabrı gösterir, birlikteliğini kimselerin bozmasına izin vermezse bence kalıcı başarılar uzakta değil…

6 Ekim 2012 Cumartesi

Uçların Takımı

Fenerbahçeli her şeyi uçlarda yaşıyor. Yıllardır bir Fenerbahçe karakteristiği haline gelmiş bu durum her olayda kendini belli ediyor.  Bir tivit 8 yıllık kaptanını,  sorun çok kolay çözülebilecekken uç bir şekilde takımdan uzaklaştırırken, 2 gün sonra kimsenin beklemediği bir anda dip yapmış takım uçuk bir galibiyetle Avrupa liginde oynadığı Almanya deplasmanını “Beş, beş” tezahüratlarıyla bitirebiliyor.

Fenerbahçe dün kaybedildiği takdirde çok büyük yaralar açacak, sezonun geri kalanını iyice kabusa çevirebilecek bir maç oynadı. Oyuncular sansasyonel bir galibiyetle, uçuruma sürüklenebilecekken bu zor virajı geçmesini bildi. Fenerbahçe sezon başından beri neredeyse tüm Avrupa maçlarında iyi mücadele, genel itibariyle dominant bir oyun sergilerken bunu skora yansıtamamıştı. Dün bunu skora da yansıtmayı başardılar. Özellikle ilk 3 gol birbirinden güzeldi. Bu güzel golleri Ercan Taner’in anlatımından izlemek televizyon başındakilere ayrı bir keyif vermiştir sanırım. “Meireles, koçum benim.” gecenin repliğidir bence.
Maçtan önce “Fenerbahçe mağlup olsun, Aykut Kocaman gitsin” diye düşünen ciddi bir çoğunluk vardı. Fenerbahçe taraftarın bu şekilde düşünmesi gerçekten çok vahim bir durum.  Alex odaklı yüksek sesle dile getirilen , Alex’in gidişinden sadece Aykut Kocaman’ı sorumlu tutan bu görüş gerçekten çok yanlış. Futbolda her takımda antrenör ve futbolcunun anlaşamadığı durumlar olabiliyor. Bunun nedenini, sebebini, sonucu önceki yazılarda detaylı irdelemiştik. Bu anlaşmazlıkları  bu tarz krizleri çözmek yönetimlere düşüyor. Peki Fenerbahçe yönetimi bu olayda nasıl bir strateji izledi? Olaya ilk müdahale Aziz Yıldırım’ın stadyumda Antep maçında mikrofonu eline alması ile gerçekleşti. Peki bu doğru, planlı bir müdahale miydi? Sonrasında yapılanlar krizi önledi mi, yoksa daha da mı içinden çıkılmaz hale getirdi. Yaşadıklarımız doğrultusunda az önce sorduğum soruların hiçbirine olumlu cevap vermemiz ne yazık ki mümkün değil. Bir an her şeyin düzeldiğini  zannettik. Ama maalesef Kasımpaşa maçıyla her şey daha kötüye gitti ve ipler koptu.

Fenerbahçe kulübünde futbol ile ilgili yönetici birimler futbol şube sorumlusu ve sportif direktör... Sportif direktörümüz aynı zamanda teknik direktörlüğümüzü de yapan Aykut Kocaman ki zaten soruna müdahil taraflardan biri. Böyle bir krize objektif müdahale etmesi beklenemez ki etmedi de zaten... Bu bize iki görevin aynı kişide olmasının yanlışlığını da gösteriyor.  Futbol şube sorumlusu ise başkanın kardeşi Ali Yıldırım… O da konumu itibariyle başkandan bağımsız profesyonel karar verecek bir durumda değil. Ben  gerçekten özerk çalışabilecek profesyonel bir yönetici olsa Alex krizinin çok kolay çözülebileceğini düşünüyorum.

Aziz Yıldırım Fenerbahçe’ye çağ atlatmış, çok şeyler kazandırmış bir insan. Hep Fenerbahçe için çalışıyor, Fenerbahçe için uğraşıyor. Ancak her şeyi tek başına yapması mümkün değil. Nasıl dünya çapında bir şirketi yönetirken iyi, profesyonel bir ekibiniz olması gerekiyorsa, milyon dolarla oynayan bir spor kulübü yönetirken de iyi bir ekibiniz olmalı. Ben başkan ceza evindeyken oluşan yeni yönetimin yeterli etkinlikte olmadığını düşünüyorum. Ali Koç gibi Nihat Özdemir gibi eski Şekip Mosturoğlu gibi gerektiğinde öne çıkan inisiyatif alarak açıklamalar yapan yöneticiler görmüyorum ben yeni yönetimde. Bu başkanın tercihimidir bilmem ama başkana çok yük biniyor bu mevcut durumda. 

Son olarak bir paragraf da Aykut Kocaman'a açalım. Marsilya maçında Cristian-Alex değişikliğini herkes çok eleştirirken Aykut Hoca'nın arkasında durmuştuk. Cristian gerçekten motive olduğunda o mevkide de neler yapabileceği gösterdi ve bence Marsilya maçı üzerinden oyuncu değişikliği odaklı yapılan eleştirileri tekzip etti. Almanya'da daha aktif bir Aykut Hoca vardı kenarda. Maçtan sonra yaptığı açıklamalarsa son 1 haftada yaşananların da etkisiyle yine tedirgindi. Ben bu tedirginliğin de iyi sonuçlarla kaybolacağını düşünüyorum. 
Belki yüzüncü kez söylüyoruz ama yinelemekte fayda var. Fenerbahçe taraftarı Aykut Kocaman'a güvenmeli ve ona sonuna kadar sahip çıkmalı. O bu camianın Alex kadar önemli bir değeri... Ona futbolculuk döneminde Fenerbahçe'den ayrılırken yaşadıklarını, Alex'in yaşadıklarını yaşatmayalım.